Vayİt Vayy. Beni Vuracakmış:D
AhmetSeLcuk ILhan - $iirLeri - Sunyto Mehmet - sites.google.com Sunyto Mehmet
Sevan. *********. Birkaç gün sonra düzeltme gereği duydum: Geçen günkü "Terminatör" yazımda "Karabekir’in idamı için emir verdi; gene İsmet’in araya girmesiyle, ordu ayaklanır diyerek vaz geçirdiler," diye bir cümle kullandım. Bu konuları iyi bilen bir dostum uyardı, hikâyenin aslını anlattı. Meğer daha ilginçmiş.
Kalkhele da benim ağam kalk hele . Cezayir tonustan gelmişti soyun. Yıkılmış ağallar kalmamış koyun. Kitlenmiş odası kaynamaz çayın. Bak hele de benim ağam bak hele . Binek taşlarını vurup kırmışlar. Odasına kara kilit vurmuşlar. Ağalları mirasçıya vermişler. Bak hele de benim ağam bak hele . Hacı ağanındı
1000Kitapta Ara. beni vuracakmış bak ite hele. Her Şey
DÜNYAYAMAĞRUR KİŞİ Dünya’ya mağrur kişi Tövbeye gel tövbeye Uçmadan ömrün kuşu Tövbeye gel tövbeye Ey halk içinde ulu Olmuş nefsinin kulu İşit hey yaman havli Tövbeye gel tövbeye Sakalına baka bak Kara iken oldu ak Dünya sana kurdu fak Tövbeye gel tövbeye Ulu kıyamet kopa Düz ola dere tepe Niceler yoldan sapa Tövbeye gel tövbeye Kaça gide can kuşu Kuru kala
EwX7yt. Beni bırakıp burada gitme güzeller güzeli Beni bırakıp burada Gitme güzeller güzeli Ermeden daha murada Gitme güzeller güzeli Garip gönlümün maralı Göz yaşlı, gönül karalı Bırakıp beni yaralı Gitme güzeller güzeli Zeytin gözlüm, melek yüzlüm Tatlı dillim, şirin sözlüm Sürmelim, sevgilim, nazlım Gitme güzeller güzeli Gelmeden yolun ucuna Ne dedim gitti gücüne Dayanamam bu acına Gitme güzeller güzeli Dayanamam bu acına Gitme güzeller güzeli Beste Ali Şenozan Güfte Mehmet Erbulan Makam Hüzzam Usûl Sofyan İcra Elif Güreşçi - Ali Şenozan
hüseyin uğurlu'nun da yorumladığı, bir aşık mahzuni şerif dönek demiş itin birisiaçığım neymiş sor hele heleeli çatlamamış ayı irisisen bizim köylerden geç hele hele...köylüden yanadır toprak görmemişviskiden gayriye dudak sürmemişömür boyu serçe bile vurmamışbeni vuracakmış bak ite hele hele...bir yığın kitabı yığmış önünesinek konsa korkar tatlı canınahipi yosmasını almış yanınapehlivanlık taslar gör hele hele...yiğittir ölüsü dağlarda kalanmaraş'ta kalan, sivas'ta kalan, anadolu'da kalanyiğittir yiğidin öcünü alansoytarıdan yiğit olur mu ulanordu yıkacakmış ker hele hele...bu herifin önü sonu ayandıranlayana benim sözüm beyandırsenden korkan hayvan oğlu hayvandırgel de mahzuni'yi vur hele hele... bu toprağın yetiştirdiği en büyük ozanlardan birine laf etme gafletinde bulunan abdullah çatlı'nın aldığı ayardır. bu eser çeşitli kişilere itafen yazıldığı söylensede, asıl olarak bir şakısında mahsuni şerife laf atma gafletinde bulunmuş olan ozan arife itafen yazılmıştır. şiirin sözleri bir anadolu delikanlısının yüreğinden gelen duygularının, kelimelere yansımış halidir. tabi günümüzde bu şarkıyı bir sürü kişiye uyarlayabileceğimizden, kim üstüne alınirsa altında kalsın. ankara'nın özgür radyosu gibi türkü ve özgün müzik çalan radyolarda çalan oldukça güzel hüseyin uğurlu yorumu için epeyce destek bulan bir rivayete göre türkü abdullah çatlı için yazılmış. ülkücülerin kuyruk acısını youtube'da bu videonun tüm versiyonları altındaki yorumlarda görmek mümkün. "senden korkan hayvan oğlu hayvandırgel de mahzuni'yi vur hele hele"milliyetçiler tarafından desteklenen diğer rivayete göre türkü abdullah öcalan için yazılmış. abdullah çatlı’ ya yazılmamış türkü’ dür. bunu şu şekilde netliğe kavuşturabiliriz. türkünün yazılış tarihi 1974 yılı sonrasıdır. kıbrıs savaşı sonrası mahzuni'nin kıbrısa dönük yazmış olduğu şiirler kimi solcular tarafından eleştirilmişti. bkz yürüyün aslanlar eleştirilmekten ziyade aşık mahzuni’ yi döneklikle suçlayan farklı franksiyonlarda bulunan solcu guruplardı. bu solcu guruplarda aşık mahzuni şerif’ e göre milliyetçiliğe kaçan aşırı solculardı. yani solcu geçinen kesim tarafından birisinin cahilliğine gelmiş olacak ki aşık mahzuni şerif’ in damarına fena basmış. mahzuni’ nin doğa,bülbül,gül edebiyatından daha baskın bir şekilde becerebildiği hiciv yeteneğinden nasibini almıştır. ne yazik ki abdullah çatlı’ da ne mahzuni şerif’ e kafa tutacak kadar cesaret ve özgüven, ne de kendisini tanıyacak kadar kültür birikimi vardı. hoş türkü kendisine yazılsa da anlayabileceğini zannetmiyorum. bundan eminim. gelelim kime yazıldığına, aşık mahzuni şerif “zevzek” türküsünü yazdığında direk olarak gözler arif sağ’ a çevrildi. fakat daha sonra vizontele filminde müziğini kullanan “yılmaz erdoğan” tarafından kandırıldığında "görüyorum ki zevzekler hala bitmemiş" dedi. öncesinde ise defalarca kendisine yöneltildi bu soru, kime yazdınız?elbette kendi kafasında bir kişi vardı. ama belirtmek istediği şey farklıydı. bunu malesef bizlerde anlayamadık. mahzuni şerif, bir çok taşlama yazdığını bunları hiçbir zaman kişilere dönük düşünülmemesi gerektiğini söylerdi “kim hak ediyorsa bu taşlamalar onlara aittir” diye bir genelleme yapıyordu. ve özel olarak bir sohbetinde şöyle demişti “kime yazdığımı söyleyemem, o zaman diğer itler meydanı boş bulur, daha çok ürer” ayar kelimesinin alevi türküsü haline dönüşmesine verilen ad. 5 kıta ayar yedikten sonra nasıl o bel doğruldu o da ayrı bir soru. dost sohbetlerinde o sıralar kırgın olduğu rahmetli mehmet gül e yazdığını söylediği de rivayet göre mahzuni bir tv cekiminde türkiye siyasetinden bahsederken mehmet gül hakkında ağır ithamlarda bulunmuş ve bunun mehmet gül ün kulağına gitmesi ile olaylar gelişmiştir. abdullah catli'nin a$ik mahsuni'yi acikca olumle tehdit etmesi uzerine mahsuninin yazdigi $arkidir. bugun abdullah catli da yok, a$ik mahsuni de, ama bu $arki hep var olacak. bana dönek demiş itin birisi diye de bilinen $arkinin sozleri bana dönek demiş itin birisiaçığım neymiş sor hele heleeli çatlamamış ayı irisigel bizim köylerde dur hele helebir yığın kitabı yığmış önünesinek konsa korkar tatlı canınahipi yosmasını almış yanınapehlivanlık yapar gör hele heleköylüden yanadır toprak görmemişviskiden gayriye dudak sürmemişömür boyu serçe bile vurmamışordu yıkacakmış ker hele heleyiğittir ölüsü dağlarda kalanyiğittir yiğidin öcünü alansoytarıdan yiğit olur mu ulansen bizim dağlara gir hele helebu herifin önü sonu ayandıranlayana benim sözüm beyandırsenden korkan hayvan oğlu hayvandırgel de mahzuni'yi vur hele hele "ömür boyu serçe bile vurmamışordu yıkacakmış ker hele hele"çatlı'dan mı bahsediyor, hmmm, hiç sanmıyorum. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
Haberler > Vefatının 31. Yılında Onu Ne Kadar Sevdiğimizi Hatırlatacak 15 Ümit Yaşar Oğuzcan Şiiri - 1233 Herkes kendisinden bir şeyler bulur Ümit Yaşar Oğuzcan dizelerinde; kimisi aşkından kimisi özleminden kimisi korkularından... Oğuzcan aramızdan ayrılalı 31 sene geçmiş olsa da bu dizeleriyle hala içimizi titretmeye devam ediyor 1. Bir Gece Ansızın Gelebilirim Bu kadar yürekten çağırma beniBir gece ansızın gelebilirimBeni bekliyorsan, uyumamışsanSevinçten kapında ölebilirimBelki de hayata yeni başlarımİçimde küllenen kor alevlenirBakarsın hiç gitmem kölen olurumBelki de seversin beni kim bilirKal dersen, dağlarca severim seniBir deniz olurum ayaklarındaAşk bu özleyiş bu, hiç belli olmazKalbim duruverir da unuturum kim olduğumuHatırlamam belki adımı bileBelki de çıldırır, deli olurumSana kavuşmanın heyecaniyleAşk bu, bilinir mi nereye varırNe durdurur özleyeni, seveniBakarsın ansızın gelebilirimBu kadar yürekten çağırma beni. 2. Bekleyenler İçin Bir ayak sesi duymayayımKapıya koşuyorumGelen sen misin diyeBir sarı saç görmeyeyimYüreğim burkuluyorAğlamaklı oluyorumHer şey bana seni hatırlatıyorGökyüzüne baksamGözlerinin binlercesini görürümBir rüzgar değse yüzümeEllerini düşünmeden edememYaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzerTadı senden gelirYediğim yemişlerinİçtiğim içkilerinVe içimdeki bu dayanılmaz sıkıntıBu emsalsiz hüzünSeni beklediğim içindirResmine bakamaz oldumUykulardan korkuyorum artıkUtanıyorum odamdaki bütün eşyalardanŞu sedir hala gelip oturmanı bekliyorŞu ayna karşısında güzelliğini seyretmeniŞu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masadaVe şu saat geldiğin andaDurabilir sevincindenZaman çıldırabilirÇünkü benim dünyamdaÖlümsüzlük, seni sevmek çocuk doğmayı beklerBir ağır hasta ölmeyiBitkiler yağmur ve güneşi beklerYalnız bir kadın sevilmeyiVe düşün ki bir adamİçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidiSeni beklerAsılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibiSen gelinceye kadarPencerem kapalı duracakRüzgar gelmesin diyeArtık perdeleri açmayacağımGün ışığı girmesin diyeSonra kahrolacağımBu karanlıkta, bu derin yalnızlıktaVe günlerce gecelerce haykıracağımNerdesin diye, nerdesin diyeBir gün bu kapıdan sen gireceksinBiliyorumErgeç bu bekleyişin bir sonu gelecekYıllarca sonraÖldüğüm gün bile gelsenBütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutupÇocuklar gibi sevineceğimKalkıp sarılacağım ellerineUzun uzun ağlayacağım 3. O Benim İşte Biraz kül biraz duman o benim işteKerem misali yanan o benim işteİnanma gözlerine ben ben değilimBeni sevdiğin zaman o benim işte 4. Bir Gün Anlarsın Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı gözlerin tavanda bir noktaya,Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarındaNe çarşaf halden anlar ne pencerelerden beklediğin o unutamadığın hayali,Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar yatağına çaresizliğine ne imiş bir gün gün anlarsın aslında her şeyin boş faziletin, iyiliğin, gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,Vurursun başını soğuk taş gitgide incinmişliğin derinden acısını, çaresiz ne imiş bir gün gün anlarsın ne işe yaradığını iğrenç dünyaya neden uzun seyredersin aynalarda geçip giden günlerine gözlerin, için ne imiş bir gün gün anlarsın tadını sevilen gözlerin hiç beklenmeyen saat geldi mi?Düşer saçların önüne, ama gökyüzüne çaresiz,Ama yorgun,Ama zaman geçmiş günlerin hayaline dizilir birbiri ardına gerçekler, ne imiş bir gün gün anlarsın hayal kurmayı;Beklemeyi, ümit kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelirBütün vücudunu saran o korkunç edersin yaşadığına...Maziden ne kalmışsa yırtar zaman bir çiçek büyür kabrimde, sevdiğimi işte o gün anlarsın. 5. Namus Aradım yıllardır seni her yerdeBir türlü karşıma çıkmadın bir yerde rastladım amaUtançtan yüzüme bakmadın yanına dedim nerdesinDedin ki yorulma gelmiyor sesinGayretleri boşa gitti herkesinKimseyi yanına sokmadın dediğin meğer masalmışNamuslu görünmek kimlere kalmışZenginmiş, fakirmiş, halkmış, kralmışGördüm ki kimseyi takmadın senden ne saray ne ev istedimSeni sevenleri sen sev istedimKıvılcım aradım alev istedimBir tek mumu bile yakmadın gözümde sudan ekmektenYoruldum uslu dur yapma demektenYüzyıllardır namussuzluk etmektenBir türlü uslanıp bıkmadın namus. 6. Beni Unutma Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayal içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma O saatlerde serpilir gülüşün Bir avuç su gibi içime, ey yar Senin de başında o çılgın rüzgar Deli deli esiverirse bir gün Beni unutma Ben ayağımda çarık, elimde asa Senin için şu yollara düşmüşüm Senelerce sonra sana dönüşüm Bir mahşer gününe de rastlasa Beni unutma Hala duruyorsa yeşil elbisen Onu bir gün benim için giy Saksıdaki pembe karanfilde çiğ Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen Beni unutma Büyük acılara tutuştuğum gün Çok uzaklarda da olsan yine gel Bu ölürcesine sevdiğine gel Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün Beni unutma.. 7. Ben Güzel Gözlü Kadınları Severim Ben güzel gözlü kadınları severimBir de küçük ayaklıları, uzun boylularıHem nasıl severim, öyle severim işteTerler avuçları, kesilir mahzun kadınları severim,Yavru ceylanca kadınları, ürkekçe,Hem nasıl severim, öyle severim ne güzeldirler öpüştükçe,Ben akıllı kadınları severim,Düşünen, az konuşan, çok bilen,Her yerde her zaman nazı çekilen,Hem nasıl severim, öyle severim büyük, sonsuz ateşler yanmalıÖlümüm bile o kadın yüzünden olmalı 8. Mavi Şiir Gözlerine baktıkça deniz görürümKumlar, martılar, bembeyaz yelkenlilerGözlerimiz önünden bulutlar geçerMasmavi dalgalarla yıkanır gönlümDeniz mavisi mi, yosun yeşili miBilinmez rengi hareli gözlerininÖylesine sonsuz, öylesine derinGözlerin, gözlerin en güzeli miDeniz mavisi mi, yosun yeşili miSaçlarında deniz meltemleri eserSende dalgaların sesini duyarımGöz bebeklerinde kaybolur bakışlarımSenin hatıranla ürperir gemilerSaçlarında deniz meltemleri eserMavilim, mavi gözlüm, deniz kokulumNe olursun bana mavi mavi bakmaBeyaz ellerini uzat saçlarımaTuzlu dudaklarında erisin ruhumMavilim, mavi gözlüm, deniz kokulumGözlerine baktıkça deniz görürümBeyaz gemiler köpük köpük dalgalarAyışığı, suların sesi ve rüzgârDeniz karşısında seni düşünürümGözlerine baktıkça deniz görürüm 9. Ben Seni Sevdim mi? Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne Tuttum, ta içime oturttum seni Aldım, okşadım saçlarını, öptüm İçtim yudum yudum güzelliğini Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette Bendeydi özlemlerin en korkuncu Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan, Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim Biri vardı ağlayan gecelerce Biri vardı sana tutkun; o bendim Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük En solmayan güller açtı içimde Ömrümü değerli kılan bir şeydin Sen benim bozbulanık gençliğimde Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya Bir çizgiye vardım seninle beraber Ve bir gün orada yitirdim seni Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni? 10. Milyon Kere Ayten Ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum Ayten üstüne Saatim her zaman Ayten'e beş var Ya da Ayten'i beş geçiyor Ne yana baksam gördüğüm o Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz Günlerden Aytenertesidir Odur gün gün beni yaşatan Onun kokusu sarmıştır sokakları Onun gözleridir şafakta gördüğüm Akşam kızıllığında onun dudakları Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok Ayten'i size bırakmam Alın tek kat elbisemi size vereyim Cebimde bir on liram var Onu da alın gerekirse Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar Ona uğramayan gemiler batsın Ondan geçmeyen trenler devrilsin Onu sevmeyen yürek taş kesilsin Kapansın onu görmeyen gözler Onu övmeyen diller kurusun İki kere iki dört elde var Ayten Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun 11. Sevi Şiiri Ben senin en çok sesini sevdimBuğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibiÖnce aşka çağıran,sonra dinlendirenBana her zaman dost, her zaman sevgiliBen senin en çok ellerini sevdimBir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pakNice güzellikler gördüm yeryüzündeEn güzeli bir sabah ellerinle uyanmakBen senin en çok gözlerini sevdimKâh çocukça mavi, kâh inadına yeşilAydınlıklar, esenlikler, mutluluklarHiç biri gözlerin kadar anlamlı değilBen senin en çok gülüşünü sevdimSevindiren, içimde umut çiçekleri açtıranUnutturur bana birden acıları, güçlükleriDünyam aydınlanır sen güldüğün zamanBen senin en çok davranışlarını sevdimGüçsüze merhametini, zalime direnişiniHaksızlıklar, zorbalıklar karşısındaVahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişiniBen senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdimTüm çocuklara kanat geren anneliğiniNice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyadaSensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğiniBen senin en çok bana yansımanı sevdimBende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeniMertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdimBen seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni... 12. Mustafa Kemal'i Düşünüyorum Mustafa Kemal'i düşünüyorum;Yeleleri alevden al bir ata binmiş Aşıyor yüce dağları, engin denizleri. Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda, Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri,Mustafa Kemal'i düşünüyorum;Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarındaDestanlar yaratıyor cihanın görmediği, Arkasından dağ dağ ordular geliyorHer askeri Mustafa Kemal Kemal'i düşünüyorum;Gelmiş geçmiş kahramanlara bedelHükmediyor uçsuz bucaksız göklereAl bir ata binmiş yalın kılıçKoşuyor zaferden Kemal'i düşünüyorum;Ölmemiş bir kasım sabahı! Yine bizimle beraber her yerde, Yaşıyor dört köşesinde vatanınYaşıyor damar damar Kemal'i düşünüyorum, Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda, Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorumUykularıma giriyor her gece. Ellerinden öpüyorum. 13. Beni Kör Kuyularda Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın. 14. Ayrılanlar İçin Yollarımız burada ayrılıyorArtık birbirimize iki yabancıyızHer ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsaHer şeyi evet her şeyi unutmalıyızHer kaderin tesellisi bulunur, üzülmeİnsan ne kadar sevse unutabilirMevsimler gelir geçer, yıllar geçerSen de unutursun bir gün gelirHiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesineUnutursun o günlerimizi, gecelerimiziO günlerce gecelerce sevişmelerimiziHer şeyi, evet her şeyi unutabilirsinHatta bütün yazdıklarımı satır satırKalırsa, içinde bir derin sızı kalır 15. Ümit “Evet” de,Bütün marifetlerimi göstereyim sanaGör, bir kilo rakı nasıl içilirmişNasıl şiir yazılırmış aç karnınaNasıl yaşanırmışNasıl sevişilirmişÖğrenSana bin yıl yaşatayım bir gündeÖnce evet de ümitleneyimİstersen sonra hayır de.
Fotoğraflar MUHSİN AKGÜN- Hareketli, kişileri kalabalık bir roman Osman. Osman’ın başına gelenlerin ardından yaşamını kaleme almak isteyen bir yazarın onu tanıyanlarla yaptığı görüşmeler, Osman’ın romanlaştırmak ümidiyle, o mutlu olduğu nadir eylemlerden biri olan yazma aşkıyla yıllarca tuttuğu defterlerinden aktarımlarla iki zamanlı akıyor…Ve takibinde iç içe “pek çok” yaşama da tanık ediyor okuru. Metnin bu yapısını açar mısınız ilk olarak?Osman yaklaşık otuz yıllık bir sürecin sonunda yazıldı, Kapak Kızı ve Yeşil Peri Gecesi’yle bir üçlemenin son parçası Kızı’nı doksanlarda yazmıştım, ilk ve acemi romanımdı. Orada Şebnem anlatıcıların kendilerini sorgulamalarına yol açan, erotik bir dergide fotoğrafları yayınlanmış bir nesneydi. Arka planında tüketim toplumu olmaya yeni geçmiş doksanlar Türkiye’si söz aldığı Yeşil Peri Gecesi 2010’da yayımlandı. Aradan geçen yirmi yılda Türkiye’de yeni kültür kodlarıyla toplumda çatışmalı bir değişim yaratan yeni bir sınıf söz konusuydu. Şebnem ailesini, kocası Osman’ı ve tüm toplumu üst perdeden, göstermeci bir anlayışla haykırarak sırası Osman’a geldi. İki nedenle çok karakterli bir yöntem hayatı sürdürmenin yolunu yaşadıklarıyla yüzleşmemek olarak gören olan Osman’ın bu dramdaki payını kendi ağzından anlatmam önce beni insan yanlışını kolayca kabullenen bir varlık değildir, yaşadığı olayların sonuçlarını kendini aklayacak şekilde revize eder, çarpıttığı gerçeğe bütün samimiyetiyle olmayı seçen Osman’ın gerçeği açıkça anlatması mümkün değildi, dolayısıyla bize Osman’ı, başkalarının anlatması gerçek dediğimiz şey ne kadar gerçektir? Hayatımızın büyük bölümü gerçeği aramakla geçer ve saf gerçeğe ulaştığımız çok nadirdir, genellikle bir noktada elimize geçenle bizimki gibi birey olamamış bireylerden oluşan, yalan söylemeyi hayatı kolaylaştırma yolu olarak gören, ikiyüzlülükle şaşırtıcı derecede barışık bir toplumda gerçek neredeyse tanrısaldır, saf gerçeği ancak tanrı Osman’ın dışında sizi yazarken en etkileyen kişi/kişileriniz?Osman’ın son yıllarını birlikte geçirdiği Pakize ve gençlik arkadaşı Gazi. Çünkü ikisi de gizli ajandaları olmadan konuşan, hayatlarının muhasebesini dürüstçe yapmış, Osman’ı kötücül bir şekilde yargılamayan kişiliğinde ayrıca altmışların sonunda doğmuş, büyük umutlarla hayata başlamış, kültürel değerlerle donatılmış ama gençliğini çatışmalı bir değişim sürecinde geçirmiş bir kuşağın hüzünlü sonunu görmek mümkün olsun gençlik yıllarımız sözünü ettiğim çatışmalı kültürel değişim dönemine denk geldi, kimimiz yeni kültürel kodlara uyum sağlamayı seçti, kimimiz bu süreci atlatamadı veya uyum göstermeyi reddetti. Küçük bir azınlık kendi doğrularını kaybetmeden ayakta kalmayı kaybolmada yeni sosyo-politik düzenin, “tüketebilme gücü her şeydir” ekonomisinin ve kültür hayatımızın yaşadığı güçlü erozyonun payı kuşağımda çok iyi yetişmiş ama hayatı bir kaybetme hikayesi haline gelmiş çok insan var. Bunun faturasını tamamen kişisel yanlışlarına çıkarmak haksızlık karakterinin hikayesinde bu farklı unsurları görebiliriz. Yerleştirme sanatçısı Yonca Domaniç ve fotoğrafçı Kubilay Artam da ilgiye değer kişilerdir. İkisi de Domaniç roman kişileri arasında kendince tanımladığı doğru yoldan sapmadan hayat amacına ulaşmış tek karakter. Kubilay’ın hayat serüveninde ise, bir sanatçının dibe vuruşundaki psikolojik kayıpların yanı sıra, ağır kültürel darbelerin etkisini de YASASI VE KİTLELER!- Karakterlerin kimi varsıl kimi orta halli çok azı yoksul kesimden geliyor. Pek çoğu dünya malıyla hatırı sayılır denli haşır bütününde, ülkenin sosyal dokusunda bir ve ayrı dünyaların çarpışması, bileşmesi, ayrışması iyice yüze çıkıyor, kent yaşamında hüküm süren siyasi, sosyal, ekonomik kaosun yansımalarını bu bağlamda pek çok dobra iletide bulunuyor. İç içe geçmiş, ucu birbirine değmiş ve/veya dolanmış yaşamlar, kaderler, yol hikâyeleri, öğütücü zaman, yiten, yitirilenler, büyüme, olgunlaşma, kopma, kırılma, savrulma, sürüklenme, bocalama, arayış, ülkede hüküm süren sistemin çarkının her alana olumsuz yansımış kuralları, o çarka kurban olup, üzerine toprak atılmış idealler, yetenekler...İdealleri ıskartaya çıkaran, yetenekleri taca atan o toplumsal gerçeklik... Çürümüş sistemin, yönetimin, kapitalist konformistliğin benliğe yuvalanışıyla dönüşen, savrulan yaşamlar, insanlar... İdeallerin, ilkelerin yerli yersiz esnemişliği...Romanda mutluluğu yakalayan öyle pembe ideallere kavuşmuş, mutlak huzur içinde hani bir Allah’ın kulu bile yok! Ya ailede ya aşkta ya işte ya arkadaşlık ilişkilerinde istikrarlı gidebilen pek kimse de yok hani!Aile kuruyorlar derken boşanıyorlar; iş kuruyorlar, batıyorlar; aşık oluyorlar gökten üç elma nadiren başlara düşüyor, sonu nadiren iyi bitiyor; aile desek sıkıntılı, travmalı anılarla örülü...Ella Caz Kulübü’nün davulcusu Tandoğan Demir karakterinin dediği gibi; “Kim hayatını kazısan altından bir sürü kazık yemişlik çıkıyor”.Sonra çarpan kamyon! Romandaki bir kişiye değil herkese hatta hepimize çarpıyor!Türkiye kendi başına bir gezegen değil, dünya dediğimiz gezegeni yöneten sisteme maruz kalan parçalardan biri. Yaşadıklarımız bize özel sanılsa da aslında genel görünümün bir dünyanın bir süredir iniş dönemini yaşadığının beyaz Avrupa’nın parçası, özgürce söz söylemenin ve yaşamanın temsilcisi olan ülkelerde bile baskıcı anlayışların güçlendiğini, finans ekonomisinin dünya üzerindeki iktidarını kaybetmemek için gücünü acımasızca kullandığını, gerçeğin sayısız yalan üretimi, sahtelik, saptırılmışlık ve simülasyon içinde kaybedildiğini iyiliği için icat edildiğini sandığımız teknolojik yenilikler onları satın almamızı sağlayan kullanışlı ve süslü paketlerle hayatımızı kontrol eden, bizi dev bir çelik ağın içine hapseden canavarlara dönüşüyor, insanlık değerleri görülmemiş ölçüde hızlı şekilde yok noktaya bir günde gelmedik, bu bir süreç ve henüz sonuna geldiğimizi de büyük ölçüde pazarlama ve tüketim anlayışının oyuncağı haline gelmiş olsa da roman sanatı dünü anlamamızı ve değerlendirmemizi sağlar. Dünü anlamamızın yararı da yarını kurarken ortaya anda bir anaforun içindeyiz ve bugünün sosyo-politik dokusunun yaratacağı gelişmelerin romanlarını yarın yandan bütün bu korkutucu gelişmelerin bizi umutsuzluğa sevk etmesini istemem. Bu karanlıktan çıkışın ne zaman ve nasıl olacağını kestirmek mümkün değil ama unutmayalım ki bir diyalektik yasası olarak nicelik niteliktir. Bugünkü dünya düzeninin değersiz kitleler olarak gördüğü nicelik, kitle oluşu nedeniyle nitelik haline gelecek söylediğim pasif ve etkisiz bir umut değil. Çünkü evren etki-tepki yasasıyla arka planında da dünyanın geldiği bu noktayı ülkemizde hazırlayan, sizin saydığınız koşullar var. Bu inişten ağır yara almadan çıkmak istiyorsak dünü daha iyi anlamamız VE YÜZLEŞME KÜLTÜRÜ!- Ukdeler var romanda. İş, aşk, aile boğazlarda yumru gibi... Yaşamı git gide bahardan kara kışa dönmüş, ıssızlaşmış Osman özelinde ise yaşamın bomboş, amaçsız olduğunu duyumsaması var bildi bileli. İçine yayılan o değersizlik duygusu da cabası…Osman’ınki bir gençlik arkadaşının söylediği gibi “hayalleri vardı ama çabası yoktu” olmak. Bence Osman’ı tanımlayan en iyi nitelik ergen kalmış olması. Ergen olmanın bir özelliği hayale çabadan daha fazla değer vermesidir. Oysa çaba olmadan hayal sadece çocuğun/gencin büyüyüp olgunlaşmasının doğal bir ritmi vardır. Ailede ve toplumsal hayatta yaşanan gelişmeler bu doğal ritmin bozulmasına yol açar. Bazıları erken büyür, bazıları Osman gibi gelişmelerle baş edemez ve hayatı bir kaybediş hikayesi kaçarak değil, cesaretle yüzleşerek büyürüz. Yüzleşme kültürünü de bize önce ailemiz sonra toplumumuz verir. Ama yüzleşmekten kaçınan bir toplumda ailelerin de sorunları halının altına süpürmesi kaçınılmazdır, dolayısıyla hayatın amacı bu kaçınmanın kendisi haline ayakta kalmanın yolunu sorunlarından kaçınmakta bulmuş bir adam, büyük ölçüde talihini suçluyor. Kendine dair tek tespit edebildiği şey korku ve zayıflıklarının hayatına yön vermiş diğer kişiler süreci daha iyi gözlemlemişler, kendilerine ilişkin tespitleri bazen acımasızca veya fazla duygusal olsa da daha doğru.TÜM YAZDIKLARIMDA AİLE ANA AKTÖR’- Gençliğinde ve orta yaşa yaklaşırken yaşamı tüm ailevi üzüntülere, kırgınlıklara karşın hayli sevmiş Osman. Yakışıklı, varsıl, yetenekli bir müzisyen olarak hayli eğlenceli, hareketli bir yaşam yaşında ise - ister kaderin silleleri denilsin ister şanssızlık ister seçimlerinin sonucu - boğuştuğu ağır badireler sonucu bahardan kara kışa dönmüş, ıssızlaşmış bir adam mı?...İçine yayılan o değersizlik duygusu da cabası ki ne!İnsan hem çok yalnız hem çok kalabalık bir varlıktır. Yalnızdır hayatının hesabını kendine tek başına verecektir. Çok kalabalıktır, sosyal bir sevme gücünü anlamak için annesine, kibrini ve gösteriş tutkusunu anlamak için babasına, müzisyenliğine inancını anlamak için mensubu olduğu sınıfa bakmak yazdıklarımda olduğu gibi Osman’da da aile ana aktör. Çünkü ailemiz kaderimizi ve hayatımızı belirleyen en önemli baskıcı ve narsistik bir karakter olan babasından dayak yiyerek büyüyen, kocasının baskısı altında, ezilmiş, sonunda genç yaşta kanserden ölmüş bir annenin çağının eğlenceli ve renkli olması babasının mensubu olduğu sınıftan ve maddi varlığından kaynaklanıyor. Bu şartlarda Osman’ın kendini değerli hissetmesi ancak maddi koşulları elverdiği sürece mümkün HAYATI GELİŞİNE YAŞAMAK- Şebnem’le olan aşklarına bakınca vay be ne sevmiş ama dedirtiyorsunuz... O aşkın pig anları kelebekler uçuşturuyor romanı pembenin tonlarına boyuyor o anlarda. Fakat... Heyhat!Şebnem’le ilişkilerinin yokuş aşağı yuvarlandığını düşündüğü bir anda Edip Cansever’in “Her sevgide biraz cinayet de bulunur” dizesini anımsatıyor kendine bir düelloyu ve muhasebeyi ne ciddiye alıyor ne de boşveriyor… Osman’ın yaşamdan umduğu ne, ummadığı ne?Sorun tam da burada, yaşamla muhasebeye düşüş sürecine kadar ihtiyaç duymamasında. Ağzında gümüş kaşıkla doğanların çoğu gibi hayatı gelişine yaşamış, aşkı da hayatındaki düşüşün, giderek karısı da dahil her şeyi kaybettiğinin farkında. Ama hayatı rayına koymak için farkında olmak yetmez, eylem gerekir. Osman bir müzisyen olup olmadığından bile emin değiliz çünkü hem Osman’ın kendi sözlerine güvenemiyoruz hem de yeteneği hakkındaki görüşler muhtelif.BELKİ ACIMASIZ BİR YAZARIM AMA…’- Emniyet Müdürü’ne kurulan kaset kumpası... Mafyatik bir çete, seks skandalı, kaset, kumpas, cinayet... Ve her şeyin ortasında bir kadın! Harcanıyor her cephede bir Şebnem, evet! Gerçek herkese göre değişiyor… Romanda konuşan kişilerin kadına bakışından söz eder misiniz?Romanın değil, romanda konuşan kişilerin kadına bakışından söz edebiliriz. Şebnem özelinde kadına ilişkin yorumlar “o yolun yolcusuymuş” ile “bizde kadını mahvetmek ödüllendirilir” şeklindeki iki uç arasında ait oldukları sosyal yapıya, toplumsal şartlanmalara ve kendi anlayışlarına göre yorumluyorlar Şebnem’in da kadına bakıştaki bu çeşitliliği, tutarsızlığı ortaya koymak için bu tür bir çoklu bakış açısını tercih ettim. Şebnem’in nasıl bir sekans olduğunu anlamak için Yeşil Peri Gecesi’ne bakmak gerek. Orada tümüyle Şebnem Sanat, müzik, trajedi, aşk, aile, para, güç, hırs, skandal, yalnızlık, kaybediş, dibe vuruş, debelenme, umutsuzluk, hüzün, arayış... Yok yok! Katı gerçekçi, derininde hüzünlü ve dahi karanlık yönü hayli güçlü bir roman. Hayli toplumsal gerçekçi bir 2000’ler sonrası acımasız bir yazar olduğumu söylerler. Belki haklıdırlar. Ama hayat da acımasızdır ve hayatta asıl ilgimizi çeken ve bizi istemesek bile düşünmeye yönelten olaylar genellikle trajiktir, ülkemizde her gün bir yenisiyle karşılaşıyoruz hissedilen bu katı gerçekçilik toplumu ve bireyi şekillendiren acımasız hayat darbelerinin izdüşümü. Aynı zamanda insan duygusal bir varlıktır ve özellikle bizimki gibi dürtüsel toplumlar şaşılacak ölçüde duygusal olanın katı gerçeklik içinde bir karşılığı olmasa bu kadar acı çekmeli, inlemeli, feryatlı bir hayat yaşamıyor olurduk. Hüzün, trajedi, acımasızlık bizim toplumumuzda öylesine iç içe geçmiştir ki sınırlarını görebilmek ayrıca bir çaba / Ayfer Tunç / Can Yayınları / 504 s. / Ağustos 2020.
Download Free PDFDownload Free PDFOmer İlengizThis PaperA short summary of this paper21 Full PDFs related to this paper
beni vuracakmış bak ite hele kime yazılmış