iffetile ilgili dini hikayeler, Zikirler, Dini Dualar, tesbihatlar, islami Site, Tasavvuf, Kadirilik, Bektaşilik, hazreti Allah, hazreti Muhammed, hazreti Ali, İstanbul’un fethi ile ilgili sözler arıyorsanız içeriğimizden en güzel resimli 29 mayıs 1453 sözleri ni bulabilirsiniz. 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmet büyük zorluklar ile İstanbul’u fetih etmişti. O günden bu yana her yıl kutlanan İstanbul’un fethini sosyal medya hesaplarınızdan 29 mayıs tarihinde duyurmak Osmanlıda Stresin Çözümünün 5 Temel Esası 1-Er-rızku al'allah: Rızkı veren Allah'tır. Başkasının önünde eğilme 2-Tevekkeltü al'allah: Allah'a dayan 3-Ya Nasip: Canını sıkma eğer nasipse olur 4-Ya Sabır: Sabretmeyi bil, vaktinden önce bahar gelmez. 5-Bu da geçer ya hû: Unutma! Zenginlik de fakirlik de, hastalık da sağlık da, mutluluk da, başarı da başarısızlık 27 Nisan 2013 Cumartesi. Günahlara kefarettir, gönüldeki keder. Niyetler halis olunca, ameller olmaz heder. Biraz sabreyle bak, neler göreceksin neler. Mevlâm ihmal değil, imtihan eder. Günahlara kefarettir, gönüldeki keder. Niyetler halis olunca, ameller olmaz heder. Biraz sabreyle bak, neler göreceksin neler. Mevlâm ihmal değil Mâideve Meryem suresindeki ilgili ayetler ile sınırlandırılır. 7.1.7. Nâs suresini okur, anlamını söyler. Nâs suresi ile ilgili kısa açıklamalara yer verilir; surede verilen mesajlar belirlenir ve surenin nerelerde okunduğuna değinilir. Anahtar Kavramlar âlem, gayb, melek, cin, şeytan, ahiret. 2013/01/14 dini anlamlı sözler, Mevlana sözleri, Resimli sözler admin Nasipse gelirmiş Çin'den Yemen'den. Nasip değilse; senin olsa bile kayar gidermiş elinden.. 7Hen. eğitim öğretim ile ilgili belgeler > Hikayelerden Seçmeler, Öyküler, Kısa Hikayeler > Mesnevi'den Hikayeler, Seçme Öyküler NASUH TÖVBESİ HİKAYESİ MESNEVİDEN HİKAYELER, SEÇME ÖYKÜLER HİKAYELERDEN SEÇMELER Bundan önce Nasuh adlı bir adam vardı. Tellaklık eder, bu suretle kadınları avlardı. Yüzü, kadın yüzüne benzerdi. Tüyü tüsü yoktu. Erkekliğini daima gizlerdi. Kadınların hamamında tellaklık ederdi. Kötülükte, hilede pek çevikti. Yıllarca tellaklık etti, kimse onun halinden, sırrından bir koku bile almadı. Çünkü sesi de kadın sesine benziyordu, yüzü de kadın yüzüne. Fakat şehvette pek yüceydi, pek uyanıktı. Çarşaf giyer, başını örter, peçe takardı. Fakat şehvetli ve azgın bir gençti. Bu suretle padişahların kızlarını bile güzelce keseler, ovar, yıkardı. Tövbe etmekte, ayak diremeye çalışmaktaydı. Fakat kafir nefis, tövbesini bozdurup dururdu. 0 kötü işli herif bir arifin yanına gidip “Beni duada an “ diye yalvardı. O hür er onun sırrını anladı ama Allah hilmi gibi o da açığa vurmadı. Dudağı kilitliydi ama gönlünde sırlar vardı. Dudağını yummuştu ama gönlü sırlarla doluydu. Allah şarabını içen arifler, sırları bilirler ama örterler. İşin sırlarını kime öğretirlerse ağzını mühürlerler, dikerlerdi. Arif, tuhaf tuhaf güldü de dedi ki A içi kötü adam, bildiğin, gönlünde tuttuğun şeyden Allah seni kurtarsın. O dua, yedi göğü de geçti, kabul edildi. O yoksulun işi, nihayet iyileşti, düzene girdi. Çünkü şeyhin o duası, her duaya benzemez. Şeyh, Allah’ta yok olmuştur, onun sözü Hak sözüdür. Allah, kendisinden bir şey isterse kendi isteğini nasıl ret eder. Ululuk ıssı Allah, onu bu lanetleme işten, bu vebalden kurtarmak için bir sebep halk etti. Nasuh hamamda tası doldururken padişahın kızının bir incisi kayboldu ve bütün kadınlar, o inciyi araştırmaya koyuldular. Önce herkesin eşyasını araştırmak üzere hamamın kapısını iyice kapattılar. Herkesin eşyası arandı, inci bulunmadığı gibi inciyi çalan da rezil olmadı. Bunun üzerine bu üstün körü işi bırakıp herkesin ağzını, kulağını vücudundaki bütün delilleri adamakıllı aramaya koyuldular. O sedefi güzel inciyi altta, üstte her yanda araştırmaya başladılar. Hepiniz soyunun, ihtiyar genç herkes anadan doğma soyunsun diye bağırıldı. Sultanın hizmetçileri, o değerli inciyi bulmak için bir bir herkesi aramaya başladılar. Nasuh korkusundan tehna bir yere çekildi. Yüzü,korkusundan sapsarı olmuştu, dudakları gövermişti. Ölümünü gözünün önünde görüyor, gazel yaprağı gibi tirtir titriyordu. Dedi ki Yarabbi, nice defalar tövbeler ettim; ahdlar ettim, sonra onları bozdum. Ben, bana layık olanları yaptım. Sonunda da işte bu kara sel, gelip çattı. Arama nöbeti bana gelirse eyvah bana! Kim bilir neler çekecek, ne güçlüklere düşeceğim? Ciğerime yüzlerce kor düştü. Münacatımdaki ciğer kokusuna bak. Böyle bir keder, böyle bir gam, kafirde bile olmasın. Rahmet eteğine sarıldım medet,medet! Keşke anam beni doğurmasaydı, yahut da beni bir aslan paralasaydı. Allah’ım sana düşeni yap. Beni, her delikten bir yılan sokmada. Ne de taş gibi bir canım, ne de demir gibi bir yüreğim varmış. Yoksa bu dertle çoktan erir, kan kesilirdim. Vaktim daraldı, bir an içinde feryadıma yetiş, padişahlık et. Beni bu sefer de korur suçumu örtersen ne olur? Her türlü yapılmayacak işlerden tövbe ettim. Bu sefer de tövbemi kabul et de tövbende durmak için yüzlerce kemer bağlanayım. Bu sefer de kusur da bulunursam artık duamı ve sözümü dinleme. Hem böyle söylenip titremede, hem katra katra gözyaşları dökmede, hem de cellatların, hain kişilerin ellerine düştüm diye feryat etmekteydi. Hiçbir Frenk bu hale düşmesin. Hiçbir mülhit bu feryada uğramasın diyor. Kendine ağlayıp duruyor. Azrail’i gözünün önünde görüyordu. Yarabbi, yarabbi diye o kadar söylendi ki kapı ve duvar da onunla beraber yarabbi demeye başladı. O yarabbi derken birden, inciyi arayanların sesi duyuldu. Herkesi aradık, ey Nasuh, sen gel. Bu sesi duyar duymaz, Nasuh kendisinden geçti, adeta bedeninden ruhu uçtu. Harap duvar gibi çöküverdi. Aklı fikri gitti, cansız bir hal aldı. Bedeninden amansız bir halde aklı gidince sırrı, derhal Allah’a ulaştı. Bomboş bir hale geldi, varlığı kalmadı. Allah, bir doğan kuşuna benzeyen canını huzuruna çağırdı. Muratsız gemisi kırılınca rahmet denizinin kıyısına düştü. Akılsız fikirsiz bir hale gelince canı, Hakk’a ulaştı. İşte o zaman rahmet denizi coştu. Canı, beden ayıbından kurtulunca sevine, sevine aslına gitti. Can, doğan kuşuna benzer, ten ona tuzaktır. O, beden tuzağına ayağı bağlı, kanadı kırık bir halde düşüp kalmıştır. Fakat aklı, fikri gidince ayağı açıldı. Artık o doğan kuşu, Keykubad’a uçar gider. Rahmet denizleri, coşunca taşlar bile abıhayatı içer. Zayıf zerre değerlenir, büyür. Topraktan meydana gelen şu döşeme, atlas haline gelir, değerli bir kumaş olur. Yüz yıllık ölü mezarından çıkar. Melun Şeytan güzelleşir, huriler bile ona haset ederler. Bütün bu yeryüzü yeşerir, kuru sopa meyve verir, tazeleşir. Kurt kuzuyla eş olur. Ümitsizlerin damarları hoş bir hale gelir, izleri kutlu olur. Canı helak eden o korkudan sonra “Kaybolan inci, işte şuracıkta” diye müjdeler geldi. Ansızın ses geldi Korku gitti, o değeri bulunmaz eşsiz inci bulundu. İnci bulundu, biz de neşelere daldık. Müjde verin, inci bulundu. Hamam, halkın bağrışmasıyla, hüzün gitti feryadı ile, el çırpmasıyla doldu. Kendinden geçen Nasuh, tekrar kendine geldi. Gözü, yüzlerce aydın gün gördü. Herkes ondan helallık istemekte, herkes elini öpüp durmaktaydı. Senden şüphe ettik, hakkını helal et. Dedikoduda bulunduk, adeta etini yedik diyorlardı. Çünkü o, yakınlıkta herkesten ön olduğu için herkes daha ziyade ondan şüphe etmişti. Nasuh, has tellaktı, mahremdi. Hatta sultanla ruhları birdi bedenleri ayrı. Sultana ondan yakın bir kadın yok. İnciyi aşırdıysa o aşırmıştır. Önce onu aramalı demişlerdi ama yine de hürmet ettiklerinden sona bırakmışlar; aldıysa biraz mühlet vermiş olalım da bir yere atsın bari, fikrine düşmüşlerdi. Onun için ondan helallık diliyorlardı, mazeret getirip duruyorlardı. Nasuh, “Bu bana Allah’ın lütfu, ihsanı. Yoksa dediğinizden beterim ben. Benden helallık dilemeye hacet yok. Çünkü ben, zamane halkının en suçlusuyum. Bana söylediğiniz kötülükler, bendeki kötülüğün yüzde biridir. Bunda şüphe eden olabilir, fakat bence apaçık bu. Kim benden birazcık kötülük biliyorsa muhakkak o bildiği şey, binlerce kötü suçumdan, binlerce pis işimden biridir. Suçlarımı ve kötü hareketlerimi bir ben bilirim, bir de onları örten Allah’ım. Önce İblis bana hocalık etti ama sonradan o bile gözümde bir yelden ibaret oldu. Yaptıklarımın hepsini Allah gördü de göstermedi, bu suretle de kötülükle yüzümü sarartmadı. Sonra da yine Allah rahmeti, kürkümü dikti, canıma can gibi tatlı tövbeyi nasip etti. Ne yaptıysam yapmadım saydı, bulunmadığım ibadetleri yapmışım farz etti. Beni selvi ve süsen gibi azat etti, bahtım, devletim gibi gönlüm de açıldı. Adımı temizler defterine yazdı. Cehennemliktim, bana cenneti bağışladı. Ah ettim, ahım bir ipe döndü, düştüğüm kuyuya sarktı. O ipe sarıldım, dışarı çıktım. Neşelendim, ferahladım, semirdim benzim kırmızılaştı. Kuyunun dibinde zebun bir haldeydim, şimdi bütün aleme sığmıyorum. Şükürler olsu sana Yarabbi. Beni ansızın gamdan kurtardın. Tenimin her kılında bir dil olsa da hepsiyle sana şükretmeye kalkışsam şükründen acizim. Şu bahçede, şu ırmaklarım kıyısında halka “Keşke kavmim bilseydi, Allah beni ne yüzden yarlıgadı” diye nara atmaktayım dedi. Ondan sonra birisi gelip Nasuh’a iltifat ederek dedi ki Padişahımızın bilgi yelpazesi. net kızı seni çağırıyor. Ey temiz kişi, padişahın kızı seni istemede, gel de başını yıka. Gönlü, senden başka bir tellak istemiyor. Onu ovmak kille yıkamak senin işin. Nasuh yürü yürü dedi, elim işten kurtuldu benim. Senin Nasuh’un hastalandı şimdi. Yürü, koş acele bir başkasını bul. Allah hakkı için benim elim, işe varmıyor artık. Kendi kendisine de suç, hadden aştı. Gönlümden o korku, o elem nasıl gider? Ben bir kere öldüm de tekrar dünyaya geldim. Ben, ölüm ve yokluk acısını tattım. Allah’a sağlam tövbe ettim. Canım, bedenimden ayrılmadıkça bu tövbeyi bozmam. O mihneti gördükten sonra ancak eşek olanın ayağı, tehlikenin bulunduğu tarafa gider diyordu. “MESNEVİ'DEN HİKAYELER, SEÇME ÖYKÜLER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN >>>TIKLAYIN>>TIKLAYIN>>TIKLAYINYorumu şahane bir site burayı sevdimm ->Yazan Buse. Er 8. **Yorum** ->Yorumu SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM... ->Yazan sıla 7. **Yorum** ->Yorumu valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden mugladan sevgiler.... ->Yazan kara48500.. 6. **Yorum** ->Yorumu çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim. ->Yazan Tuncay. 5. **Yorum** ->Yorumu ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. ->Yazan efe . 4. **Yorum** ->Yorumu ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun ->Yazan rabia.. 3. **Yorum** ->Yorumu Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim ->Yazan pınar.. 2. **Yorum** ->Yorumu çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor ->Yazan ESRA.. 1. **Yorum** ->Yorumu Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. ->Yazan Hasan Öğüt. >>>YORUM YAZ<<< Adınız YorumunuzYorumunuzda Silmek istediğiniz kelime veya cümle varsa kelimeyi fare ile seçinve delete tuşuna basın... E MailZorunlu Değil Bir atasözümüzde “Çalışan kazanır, çalışmayan aldanır” denmiştir. Bu sözün ne kadar doğru olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Ders yılı sonunda karnelerimizi aldığımızda gerçeği gözlerimizle görürüz. Görürüz ki çalışanlar sınıfını geçmiş, çalışmayanlar ise kalmıştır. Yani atasözümüzde denildiği gibi çalışan kazanmış, çalışmayan kaybetmiştir. Çalışan insan güçlüdür, kuvvetlidir. Tembel ise zayıf ve şahsiyetsizdir. Nasreddin Hoca komşusunun evinin önünden geçerken bir ses duymuş Ya Rabbi, bana Cennetini ver, beni Cennetine koy.” Pencereden başını uzatıp bakmış ki, ne görse beğenirsiniz? Komşusu yatağa sırtüstü yatıp gözlerini tavana dikmiş, bir yandan esniyor, bir yandan Cennet istiyor Allah’ım, bana Cennetini nasip et..” Bir ders vermek için komşusunun çatısına çıkmış. Takır tukur gezinmeye başlayınca adam aşağıdan seslenmiş Kim var orada?” Benim.” diye cevap vermiş Hoca. Kaybolan eşeğimi arıyorum.” Adam kahkahalarla gülmüş Be hey hoca, hiç çatıda eşek aranır mı?” Hoca gürlemiş yukardan Bre ahmak!.. Peki yatakta Cennet aranır mı?” Evet çocuklar. Dünyada başarmak için de çalışmak, âhirette Cennete girmek için de çalışmak lâzım Edison ampulü çalışmadan mı buldu sanıyorsunuz? Arşimet meşhur kanununu rüyasında mı gördü yoksa? Fatih Sultan Mehmed hayalinde mi aldı İstanbul’u, Osman Gazi çadırında mı kurdu koca imparatorluğu? Gecelerini gündüze katarak çalıştılar, zorluklara katlandılar, güçlüklere göğüs gerdiler ve sonunda başardılar. Çalışmak başannın simdir ve her meslek, namuslu olmak şartıyla şereflidir. Unutmamalı ki İslâm dini helâl yolda çalışma ibadet saymıştır. Her birinden ayrı ayrı dersler çıkarmamız gereken kıssadan hisse kısa dini hikayeler. Her ay kıssadan hisse bölümüne yeni hikayeler eklenecektir...Altınoluk Dergisi'nde her ay "Bir Nefes" başlığı altında yayınlanan kıssadan hisse kısa dini hikayeler... Ey Çağın Nemrutları, Altınızdaki Saman Çöpü Çekilmeyecek mi? “Bir sinek, küçük bir su birikintisi üzerindeki saman çöpüne konduğunda kendisine büyük bir mevki biçerek kaptanlık hevesine düşer. Zavallı sinek der ki Denizi de gemiyi de en iyi ben bilirim. Ey küçücük hacmini bir sinek gözüyle seyreden kişi! Azrail, altındaki saman çöpünü çektiği zaman halinin nice olacağını hiç düşünmez misin ?” Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları Şifâyı Veren Ancak Rabbimizdir ÂişeÊ-radıyallâhu anhâ- vâlidemiz şöyle rivâyet etmektedir Nebî sallâllâhu aleyhi ve sellem, âile efrâdından biri hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve şöyle duâ ederlerdi “Ey bütün insanların Rabbi olan Allâh’ım! Bunun ıztırâbını giderip şifâ ver. Şifâyı veren ancak Sen’sin. Sen’in şifândan başka şifâ yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifâ ihsân eyle!”ÊBuhârî, Merdâ 20, 38, 40; Müslim, Selâm, 46-49 Kimle Arkadaş Olmalı? Sehl bin Abdullah et-Tüsterî; “Kiminle arkadaşlık edeyim?” diye soran bir zâta şöyle nasihat eder “Sûfîleri tavsiye ederim. Onlardan ayrılma. Zîrâ onlar, sana yaptıkları yardımları hiçbir zaman çok görmez; sende gördükleri hususlardan dolayı, seni ayıplamazlar. Her davranışını, seni mâzur görecek şekilde te’vîl ederler.” Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları Kur’an Önden Gidiyor, Bilim Ardından Geliyor Din ve bilim birbirinin alternatifi değildir. Bilim dediğimiz şey, Cenâb-ı Hakk’ın kâinata koyduğu kâidelerin tespitinden ibarettir. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerîm, Cenâb-ı Hakk’ın kavlî âyetlerinden oluşuyorsa, kâinat da onu yaratan Rabbimiz’in kevnî âyetlerinden oluşan diğer bir kitaptır. Cenâb-ı Hak, kâinâta bu kâideleri koymasa, bunları keşfedecek idrâk kâbiliyetlerini insana vermese, insan nasıl “bilim” diye bir şey ortaya koyacaktı?! Dolayısıyla bu kırıntı bilgilerle, sonsuz ve mutlak bilginin sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a karşı bilimi putlaştırmak; ancak bunu yapan ateist ve deistlerin ne derin bir gaflet ve hamâkat çukurunda bulunduklarının bir göstergesidir. İnsanlığa dîni vaz eden de Cenâb-ı Hak’tır, bilimi ihsân eden de. İkisi birbirinden ayrı değildir. İslâm, tarih boyunca bilimi teşvik etmiş, Batı dünyası cehâlet ve hurâfelerin karanlıkları içindeyken İslâm âlemi, ilim ve medeniyette göz kamaştıran bir seviyeye ulaşmıştır. Zira Kur’ân âyetleri ilme ışık tutmuştur. Yapılan ilmî keşifler, hiçbir Kur’ân âyetini tekzip edememiş, bilâkis te’yid etmiştir. Dolayısıyla yegâne hak dîn olan İslâm’ın bilimle hiçbir problemi yoktur. Bilâkis Kur’ân-ı Kerîm önden gitmekte, bilim ise onu tasdik ederek ardından gelmektedir. Tasavvuf Nedir? Tasavvuf nedir?” diye soran bir şahsa, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şu cevâbı verdi “Halka uyma kirinden arınmak, Hakk’a tâbî olmak, süflî huylardan ayrılmak, nefsânî dâvâlardan uzaklaşmak, rûhânî vasıfları kazanmaya gayret etmek, hakîkî ilimlere sarılmak, dâimâ en uygun olana göre hareket etmek, herkese nasihatte bulunmak, ruhların ezel toplantısında verdikleri ahid üzerinde samîmiyetle durmak, Hazret-i Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ve şerîate uymaktır.” Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları Namaza ve Gıdaya Dikkat Merhum Dr. Dursun abi Amerika yolculuğuna çıkmadan önce Muhterem Üstaz’ın kendisine yapmış olduğu şu iki tavsiyeyi bir hâtıra şeklinde şöyle anlatmıştı 1950’li yıllarda Türkiye’yi temsilen özel eğitim almak üzere askeriyeden iki kişi ABD’ye gönderilmek istenir. Bunun için imtihan açılır ve fakirle birlikte iki genç teğmen kazanır. Müracaatı yapmadan Muhterem Üstaz’a durumu arz etmek ve duasını almak niyetiyle İstanbul’a geldim. Erenköy’de Güllü Köşk’te Üstadımız hazretlerinin huzuruna çıktım. Yurt dışına çıkma konusunu açarak şöyle arz ettim “ĞEfendim! Türkiye’yi temsilen ABD’ye gönderilmek üzere imtihan açılmıştı. Fakir de o imtihana girmiştim. İki genç teğmenden biri olarak fakir de seçilmiş. Nasib olursa altı aylığına ABD’ye gönderecekler. Ne buyurursunuz? Neler tavsiye edersiniz?” diyerek hem fikirlerini hem de dualarını almayı istedim. Muhterem Üstadımız Türkiye’yi temsilen fakirin seçilip gönderilmesinden memnun oldular ve “- Namazınıza ve gıdanıza dikkat edersiniz inşaallah” buyurdular. Mahmûd Sâmî Efendi’den Hatıralar-2, Derleyen Mustafa Eriş, Erkam Yayınları Nasıl Mazhar Oldun? Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem anlatıyor “Sahrada yolculuk yapmakta olan bir adam, gökteki bir buluttan ÇFalanın bahçesini sula!È diye bir ses duydu. Bundan sonra o bulut, kara taşlık bir yere saptı ve oraya suyunu boşalttı. Adam, suyun tamamının bir derede toplandığını hayretle gördü ve suyu takip etti. Bir de baktı ki adamın biri, elindeki kürekle suyu oraya buraya çevirerek bahçesini suluyor. Ona Ey Allah’ın kulu! Adın nedir’ diye sordu. Adam, daha önce buluttan duyduğu ismi söyledi, peşinden de Ey Allah’ın kulu! Adımı niçin soruyorsun’ dedi. O da Ben şu suyu yağdıran buluttan, senin adını vererek, ÇFalanın bahçesini sula!È diye bir ses duymuştum da onun için sordum. Sen ne yapıyorsun ki bu lutfa mazhar oldun’ dedi. Bahçe sâhibi Mâdem ki merak ediyorsun söyleyeyim. Ben bu bahçenin ürününü hesap ederim; üçte birini sadaka olarak dağıtırım, üçte birini çoluk çocuğumla birlikte yerim, üçte birini de tohumluk olarak ayırırım’ dedi.” Müslim, Zühd, 45 Oğlunu Şehid Edene Dua Hz. Ebûbekir’in oğlu Abdullah, Mekke’den hicret ederek muhâcir olma faziletini kazanmış, Mekke’nin Fethi’nde bulunmuş, Huneyn Savaşı’na ve Tâif Muhasarası’na katılmış bir sahâbeydi. Taif’te isabet eden bir okla yaralandı. Babasının ha­lifeliğinin ilk yılında açılan yarası sebebi ile vefat etti. Hz. Ebû Bekir, Abdullah’ın yaralandığı oku saklamıştı. Sonradan Müslüman olarak Medine’ye gelen Sakîf heyetine oku göstererek “Bunu tanıyanınız var mı?” diye sordu. Sâid bin Übeyd radıyallâhu anh “Bu oku ben yonttum, ucunu ben sivrilttim, tüyünü ben taktım ve ben attım” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir Sâid bin Übeyd’e şöyle dedi “Bu ok Ebû Bekir’in oğlunu şehid eden oktur. Ona senin elinle şehidlik veren, seni onun eliyle küfür üzere öldürmeyen Allah’a hamd olsun! Onun rahmeti ve ik­ramı ikinizi de kuşattı.” Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları İki Kişiyi Aşan Sır, Sır Değildir Her sır açığa vurulmaz. Kaderin heybeti de onun sır olmasında değil midir? Kader, nice çok bildim sananları bile acze mahkûm etmez mi? Dolayısıyla işin sonunun ne olacağını önceden açıkça kestirebilmek mümkün değildir; bazen tek denilen çift, bazen de çift denilen tek olur. Aynaya karşı konuşanlar, onu buğulandırırlar da bir şey göremezler. Bunun içindir ki ârifler, fikir, kanâat, para ve mezhepleri hakkında dudaklarını az kımıldatmışlardır. Çünkü bunların düşmanı çoktur; bu hususta biraz mâlûmat edinseler, binbir pusu kurarlar. Ayrıca bir sır, bir başka kişiye söylendiği zaman artık ona vedâ etmek gerekir. Zîrâ iki kişiyi aşan sırlar, sır olmaktan çıkar, yayılıp gider. Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları Gaflet Alıklarından Olmamak İçin Dîni, sadece zâhirî cephesi ile anlamak, bâtınına, yâni rûhî derinliğine inememek, pek korkunç bir hüsrandır. Kişi bilmediğinin düşmanı olur. Sâlihlerin, sâdıkların, fazîlet erbâbının muhitinden ve onların sohbetlerinden uzaklaşıp satırların arasında kalmak; gönül ve vicdan ufkunu daraltır, iç-dış nurları söndürür. Kitap ve Sünnet’in ince hikmetlerinden ve ehl-i hâl kimselerin rûhânî aydınlığından mahrum eder. İnsana Hâlık Teâlâ tarafından lutfedilen, hayat sermâyesi olan duyguları kaybettirip, nefsinin esîri kılar. Böyleleri, kâinâta sisli gözlerle bakan gaflet alıkları olurlar. Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları Mağfiretini Umarak Gidiyorum Her dünyâya gelen, vakti saati, sayılı nefesleri tamamlandıktan sonra ebedî âleme intikal edecektir. Ne mutlu o kimseye ki, hayatını Hak yolunda ifnâ etmiş ve yüzünün akıyla âhirete göçmüştür! Fakir de, bu hususu nasîbim derecesinde bilebildiğim hâlde, lâyıkıyla kulluk edemedim. Pîr-i fânî olduğum hâlde kendime çeki düzen veremedim. İslâm büyüklerinin şuurlu ve şerefli hayatlarını okudum, lâkin nefsimde tatbik edemedim. Hatâlarla dolu bir ömürden sonra Rabbimiz Teâlâ Hazretlerinin huzuruna ancak mağfiretini umarak gidiyorum. Çünkü O, Rahmân’dır, Gaffâr’dır. Hâce Musa Topbaş Hz. Cimri Allah Dostu Olmaz Bir insan, hem Allah dostu olsun, hem de cimri olsun, bu tasavvur edilemez. Cimriler, Hak -celle ve alâ- Hazretlerinin nazarında hiç itibarı olmayan kişilerdir. Cömertlik, Allâh’ı sevenlerin, âşıkların süsüdür. Hasislik ise, değersiz olanların hastalığıdır, lekesidir. Cömertlik, içerisine her güzelliği alan sıfatların anahtarıdır. Cimrilik ise içerisine her kötülüğü alan seviyesizliklerin anahtarıdır. Hâce Musa Topbaş Hz. Nezaket Ana Rükünlerdendir Maalesef zamanımızda nezâket “zümrüd-i anka” hâline geldi. Herkes birbirine karşı hoyratca konuşuyor ve muamele ediyor, bunun ismine de samimiyet diyorlar. Kabalıkla samîmiyetin ne alâkası var? Hâlbuki samimiyetten nezâket doğar. Fıtraten hoş, nazik olanlar müstesna, ancak bazı altmış, yetmişini aşmış İstanbul efendi ve hanımlarında bu nezâket kaidesine uyanlara rastlayabiliyoruz. Hâlbuki hatırşinaslık, nezâketli olmak, İslâmiyetin ana rükûnlerinden biridir. Hâce Musa Topbaş Hz. Ya Rabbi İhlâsımı Arttır “İhlâsı yaralayan şeyler, dünyevî menfaatler, dünyevî şöhretler ve buna mümâsil şeylerdir. Bazı insan vardır, parayı çok sever, ona münhemiktir o işin üzerine çok düşer. Bazı insan vardır, şöhreti sever. Aman şunum olsun veya herkes beni alkışlasın der. Herkesin takıldığı bir nokta var. İşte ihlâsı bunlar zedeliyor. Bunların hepsi kalpten silinirse, ancak o zaman insan ihlâs sahibi olur. Zararlı şeylerden kaçınmalı, ihlâsa sımsıkı sarılmalı. Herkesin dikkat edeceği en iyi düstur, Cenâb-ı Hak’tan ihlâs talep etmek. Bir mecliste ihlâs var mı, orada her şey var. İhlâs yok mu, istediği kadar kitaplar okunsun, tefsirler vesaire vesaire... Yine noksanlıktır. Fakir dualarımda daima “Ya Rabbi ihlâsımı arttır” diye dua ediyorum. İhlâs en güzel şey. İhlâsı olana Cenâb-ı Hak bol bol ihsan eder. Hâce Musa Topbaş Hz. Bolca Dağıt Mal Biriktirme Sûfiyenin ahlâkından biri de, çoluk çocuğu dara düşürmeden, bolca dağıtmak ve mal biriktirmemektir. Allâh’ını bilen, Hakk’ın hazinelerini bir deniz, kendini de o denizin kenarında oturan biri olarak görür. Çünkü deniz kenarında oturan, her zaman suyun yakınında olduğu için, suyu saklayıp biriktirmeye ihtiyaç duymaz. Hâce Musa Topbaş Hz. Riyâzat Halinde Yaşayın Mutlaka riyâzat hâlinde yaşayın ve Allâh’ın verdiklerini yine Allah için infak edin! Riyâzat hâliniz sadece üç aylara mahsus olmasın. Riyâzâtı, yalnızca Ramazanlara da hasretmeyin. Onu, hayatınızın her safhasına yayın. Yani her zaman riyâzatla yaşayın ve ihtiyaç fazlasını Allah yolunda infak edin! Şunu iyi bilin ki, Dolmabahçe Sarayı’nda da Topkapı Sarayı’nda da yaşasanız, yine riyâzatla yaşamaya mecbursunuz. Onun için malı da mülkü de ancak kalbinizin dışında taşıyın. Eğer ihtiyaç fazlasını Allah yolunda infak etmezseniz, Allâh’ın verdiği nîmetlere karşı nankörlük etmiş olursunuz. Unutmayın ki, infak edilmeyen nîmetler ziyan edilmiş demektir. Ziyan edilen nîmetler de hesabı çok ağır birer âhiret vebâlidir. Hâce Musa Topbaş Hz. Uykuda Kimseyi İncitemezsin Şeyh Sâdî, Gülistan’ında der ki Zâlim ve fâsık biri, bir Allah dostuna “–İbâdetlerin hangisi efdâldir?” diye sorar. O da “–Senin için uykudur. Çünkü, uykuda olduğun zaman kimseyi incitemezsin!..” cevâbını verir. Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları Aşırı Düşkünlük Engeldir Nâfile ibâdetlerden daha kıymetlisi, nefeslerimizi alıp verirken daima Rabbimizi düşünmek ve her hususta edebe riayet etmektir. Bu hususa ne kadar dikkat edilse o kadar tekâmül edilir. Sonra her hangi bir şeye aşırı düşkünlük, o da maneviyat yolunu engeller. Meselâ beşeriyet icabı yavrumuza vasat dereceden ziyade kalbimizi kaptırmayacağız. Merhametle bakacağız... Hâce Musa Topbaş Hz. Dostların Gönül Dünyasından Uzak Kalmaktansa… Yaman Dede, Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî’si bereketiyle hidâyet bulmuş, içli, yanık bir Peygamber âşığı idi. Âdeta O’nun ve ashâbının ahlâkı ile ahlâklanmıştı. Şu hâdise, bu hâlini aksettirmeye kâfîdir Bir gün derste öğrencilerinden biri sorar “–Hocam ağır bir günâhın altında kalmayı mı, yoksa cüzzam illetine tutulmayı mı tercih edersiniz?” Yaman Dede der ki “–Allâh’ın kullarının gönül dünyâsından bir an için uzaklaşmak ve duyarsız olmaktansa diri diri yanıp kül olmayı tercih ederim! Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları Aklı Nasıl? Bir adam Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e çok medhedildiğinde Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-; “Aklı nasıl?” diye sormuştur. İhyâ, I, 211 Bir başka hadîslerinde ise “Akıllı kimse, nefsinin hevâ ve hevesine uymayan ve ölümden sonrası için hazırlık yapandır.” buyurmuşlardır. Tirmizî, Kıyâmet, 25; İbn-i Mâce, Zühd, 31 Sabah Kalkınca… Sabahleyin kalkınca ilk işiniz abdest almak olsun!.. Sonra da İlâhî, ente maksûdî ve rızâke matlûbî Allâh’ım, sen benim tek gâyem ve senin rızâna ulaşmak da benim yegâne isteğimdir!..» duâsını yapın. Böyle yaparsanız akşama kadar yaptığınız bütün işlere bu duânın bereketi gelir ve hepsi Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına muvâfık olur, inşaallâh!.. Sâlih insanlarla arkadaşlık edin. Yoksa nefis her ân kayıp gitmeye meyillidir. Dünya bir misâfirhâne, bir devremülk; bugün var, yarın yok!.. Âhiret dağarcığına ne doldurabilirseniz, günde kaç kişinin gönlüne girip “Allah râzı olsun!” dedirtirseniz, kârınız o!.. Hâce Musa Topbaş Hz. Herkesi Büyük Görmek Ana ölçü şu olacak “Daimî olarak alçak gönüllü olmak, zamanların kıymetini bilip israf etmemek, yani hakkıyla değerlendirmek, Cenâb-ı Hakk’ın mahlûkatını sevip onlarla çekişmemek, muhataba dinî seviyesine göre muamele etmek, kabahat örtücü olmak, haram ve helâle dikkat etmek, herkesin küçük gördüğünü dahi büyük görmek. Çünkü günahı küçük gören -hâşâ- Cenâb-ı Hakk’ı küçük görmüş olur. Hâce Musa Topbaş Hz. Cins Cinsine Âşıktır Hazret-i Ali’ye bir kadın gelip “–Küçük oğlum dama çıktı; ucuna geldi. Çağırsam gelmeyecek; bıraksam yere düşüp parçalanacak! Ne yapayım?” dedi. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- “–Ey hanım, onun emsâli bir çocuğu dama çıkar. Onu görünce yanına gelir. Sen de alıp kurtarırsın!” dedi. Kadın, çocuğunun emsâli bir çocuğu dama çıkardı. Çocuk, kendi cinsini görünce, emekleyerek onun yanına geldi. Tehlike bitti. Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları Niyet Nasıl Yapılır Öğren… İnsan, bütün amellerinde kendini kontrol etmeli, adımlarını ileri ve geri atmasını niyet ile yapmalıdır. Şâyet niyet hazırlığı yoksa işini durdurmalıdır. Çünkü niyet, irade dışıdır. Eskiler ameli nasıl yapacaklarını öğrendikleri gibi niyeti nasıl yapacaklarını da öğrenirlerdi. Marifet Meclisleri, Altınoluk Yayınları, 2020 Ölüme Eştir Abdullah İbn-i Mübârek’e “İnsandaki en üstün haslet hangisidir?” diye sorulunca; “kâmil akıl” buyurdu. “Eğer o yoksa?” dediler, “güzel edebdir” buyurdu. “O da yoksa?” dediler, “kendisiyle istişare edilecek şefkatli bir kardeş” dedi. “O da yoksa?”, “devamlı sükût.” “O da bulunmazsa?” dediklerinde; “ölmektir” dedi. Marifet Meclisleri, Altınoluk Yayınları, 2020 Kim Kötü Arkadaştan İyidir? Mâlik bin Dinar yanına bir köpek gelip oturduğu zaman ona bir şey yapmaz ve kovalamazdı. “Neden kovalamazsın?” denildiğinde “Bu köpek, kötü arkadaştan daha iyidir; kişinin iyi insanları yanında bulup da doğru yola gitmemesi, kötülük olarak kendisine yetişir” buyurdu. Marifet Meclisleri, Altınoluk Yayınları, 2020 Olursa Bakarız Ammar’dan bir şey soruldu. Ammar “Bu şey olmuş mudur?” dedi. “Hayır” dediler. O zaman Ammar “O hâlde bizi meşgul etmeyiniz. Bu, ne zaman olursa, o vakit var kuvvetimizle onun cevabını vermeye çalışırız” dedi. Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları Allah’la Yarışılmaz Cenâb-ı Hakk’ın “mütekebbir” sıfatının ortaklığa tahammülü yoktur. Allah Teâlâ’nın azamet ve kibriyâ sıfatıyla yarışa kalkışan, Hakk’a karşı “Ben!” diyen zâlimler, “Bizden daha güçlü kim var?” diye övünen Âd ve Semûd gibi kavimler, Allâh’ın lûtfettiği güç ve kudreti kendi nefislerine izâfe ederek gurur ve kibir şımarıklığına kapılanlar, dâimâ ilâhî gazaba dûçâr olmuşlardır. Vaktiyle o mağrur zâlimlerin ihtişamlı sarayları üzerine doğan güneş, bugün onların harâbeleri üzerine doğuyor. Akıllı Olalım Allâh’ını seven her konuda bilgili olacak, gözünü açacak. Saflık başka, temizlik başka, ahmaklık başka. Safla ahmağı da ayırt etmek lâzım… Fahr-i kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, insanları akıllarına göre değerlendirirlerdi. Akıllı olalım. Akıllıca yapılan işlerden iyi netice alınır. Çünkü akıllı, gayeyi bilir. Sonra ne yapılması lazım gelirse ona başvurur. Hâlbuki akılsız, ne yapılması lâzım geldiğini bilemez, bilmeyince de, yalnız şuursuz bir hâlde hareket eder. Verimli bir netice alamaz. Hayrı-şerri, iyiyi-kötüyü tefrik edemez. Gerek dünya işlerinde, gerek âhiret işlerinde vaziyet değişmez. Eğer akıllı insana seyr u sülûk yolu nasip olmuşsa, o, bahtiyarların en bahtiyarı, yani daha dünyada iken cennet hayatına nail olmuş olur. İsterse o fakir olsun, isterse türlü türlü ibtilâlara maruz kalsın. Çünkü Allâh’ın kendisine bahşettiği aklı selim sayesinde, Allâh’a bağlılığı artmış ve huzuru bulmuştur. Hâce Musa Topbaş Hz. Rasûlullah Sevgisinde Zirve Ebû Kuhafe biat etmek üzere elini Peygamber’e uzattığı zaman Ebûbekir ağladı. Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem “Seni ağlatan nedir?” diye sordu. Ebûbekir “Senin amcanın eli, babamın elinin yerinde olsaydı, senin gözünün onunla aydın olması benim gözümün aydın olmasından bana daha sevimli gelirdi” dedi. Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları Nasıl Hesap Vereceğim? Hz. Selmân bir keresinde hastalanmıştı. Sa’d bin Ebî Vak­kas onun ziyaretine geldi. Hz. Selmân ağlıyordu. Hz. Sa’d, “Niçin ağlıyorsun? Hâlbuki vefat edersen arkadaşlarına kavuşacaksın. Havz-ı Kevser başında Rasûlul­lah ile buluşacaksın. Peygamberimiz senden hoşnuttu!” dedi. Hz. Selmân ona şu cevabı verdi “Ben ne ölümden korktuğum için ne de dünyadan ayrılmak istemediğim için ağlıyorum. Beni ağlatan, Rasûlul­lah’ın şu tavsiyesidir Dünyada sizden birinizin sahip olacağı mal, yolcunun taşıyacağı azık kadar olsun.’ Hâlbuki çevreme bakıyorum, bunca servet var!” Oysa Hz. Selmân’ın eşyasının hepsi 15 dirhem değerindeydi. Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları Mâneviyattaki Derece, Teslimiyet Ölçüsündedir İnsan şuna inanmalı ki, bir iş için isteme ve tedbir alma yetmez. O işin ne sonuca varacağını bilemez. O hâlde bunu bilene bırakmak lâzımdır. Nasıl ki bir altın bileziğin hakiki altın olup olmadığını ancak bir sarrafa göstermekle tatmin olur isek, bir işin sonunun hayır veya şer olup olmadığını da ancak her şeyi bilen Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin bileceğine inanarak ona güvenmek lâzımdır. Teslimiyet, mevhibe-i ilâhiye ise de kula düşen teslimiyetin ehemmiyetini idrak edip teslimiyet yolunda gayret sarf etmektir. Kalp ancak teslimiyetin tam olmasıyla huzura kavuşur. Teslimiyet gönüldeki kederi ve sıkıntıyı izâle eder, ruh sevdiği ile berâber olur. Kulun mâneviyattaki derecesi, teslimiyeti ölçüsündedir. Teslimiyet ehli daima Rableriyle berâberdir. Teslimiyet noksanlığından birçok verimsiz üzücü hâller tecelli eder. Her şeyde tereddüdü, vesvesesi artar. Teslimiyet tam bir huzur ve rahatlık verir. Teslimiyeti olmayanların her işlerinde kararsızlık görülür. Hâce Musa Topbaş Hz. Kaynak Altınoluk Dergisi 2020-2021, Bir Nefes İslam ve İhsan Gururun ilacı Halife Hz. Ömer ra bir gün su tulumunu sırtına vurmuş, Medine’nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. 0 1192 19 Ekim 2014 Molla Fenari’nin sorumluluk bilinci Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenari 1350-1431 Şeyhülislam olmadan önce Bursa kadısı idi. Onun kadılığı sırasında 0 2689 16 Ekim 2014 İbretlik Behlül Hikayesi Harun Reşid bir Ramazan günü Behlül’e tembih etti – Akşam namazında camiye git, namaza gelen 1 1586 16 Ekim 2014 Hazreti Fatma hikayesi Bir gün Efendimiz sas kalkıyor, kızı Fatıma’nın evine geliyor… Eve girdiğinde görüyorki, Fatıma Validemiz oturmuş 0 2312 15 Ekim 2014 İmam efendi İbretlik hikayeler dizisinde yer alan bir hikayeyi yayınlıyoruz. Allah cc bize de aynısını nasip eder 0 1290 13 Ekim 2014 Kim Gözetliyor? Sahabenin büyüklerinden Muaz b. Cebel Hz. Ömer devrinde zekât memurluğu vazifesiyle çalışıyor, kabileleri 0 1342 12 Ekim 2014 Afiyetle ilgili hikaye Dua ederken eksik talepte bulunmamak gerekir..Neden mi? Buyrun okuyunuz… İmam-ı Kuşeyri hazretleri “rahmetullahi aleyh” naklediyor 0 1604 11 Ekim 2014 Ölüm ile ilgili Dini Hikayeler Kayıtsız Üye ölümle ilgili dini hikayeler, ölüm hakkında dini hikayeler var mı ?Cevap Ölüm ile ilgili Dini Hikayeler Ahiret Yolcusu BİR ÖLÜM RÜYASI Bir zamanlar bir yerde Allah’ın bir veli kulu yaşardı. Temiz kalpli, ihlaslı, safça bir mü’mindi. Her gördüğünü iyiye yorumlar, Allah’a çok tevekkül ederdi. Bir kötülük, bir çirkinlik görse iyi tarafından alır, "Bunda bir hikmet vardır" diyerek gönlünü hoş tutardı. Her şeyin iyi yönünü görür, gülleri devşirir, dikenlerle hiç ilgilenmezdi. Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görür, onlara güler yüzle nasihat ederdi. Müslümanların kıskanmasına aldırmaz. Onlara karşı yine hüsn-ü zan ederdi. Şeytanı ve nefsini tam ve katıksız düşman bilir, Allah’a sığınırdı. Nefsinin hücumlarına karşı iman kalesine girer, elden geldiğince ona karşı silahlanırdı. Açıktan küfrünü açıklayanlara, Tevhid’i bulmaları için dua ederdi. Hayatı nurlu, gönlü sürûrlu has bir kuldu. Kur’an-ı sıkça okur, ayetleri anlamaya çalışırdı. O gün yine nafile oruca niyetlenmişti. Dûha namazını biraz erkence kılmış, şehrin dışına doğru yürüyüşe çıkmıştı. Çevre duvarlarının dışına ağaç gölgelerinin sarktığı eski mezarlığa doğru yürüdü. Kabristana girdi. Fatiha ve ihlası okudu. Bunu da, ebedi ikamegâhlarında yatanların ruhlarına hediye eyledi. Koyu gölgeli bir ağacın altına oturup alnında biriken terleri mendiliyle sildi. Derin bir tefekküre daldı. Mezardakilerin hallerini düşünüp, onlar için kaygılandı. Yüreğine ılık bir şeyler aktı, gözleri yaşardı. Sevgili Peygamberimiz kabir konusunda ne buyurmuştu? "Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur." Şimdi burada yatanlar acaba hangisinde? Acaba bunlar dünya hayatında neler yaptılar? Nasıl inandılar, nasıl yaşadılar? Şimdi cennet bahçesinde zevk mi ediyorlar, yoksa cehennem çukurunda azap mı çekiyorlar? Bir meraktır kapladı içini… Bu eski mezarlıkta kimler yatıyor? Zengiler, fakirler, iyiler, kötüler, zalimler, günahkârlar… Sonra yaşadığı zamanı düşündü… Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışanları, mazlumlara eziyet eden zalimleri, vatan, millet, bayrak diye halkı uyutanları, bankalarındaki hesaplarını kabartabilmek için herşeyi mübah sayanları düşündü. Bir lokma için çöplük karıştıranları, televizyonda gördüğü sanatçı!lara ilah muamelesi yapanları, sırf okumak için gittikleri okula; senin giyinişin, kılık-kıyafet yönetmeliğine aykırı diye umudunu o okula bağlamış kızları okula almayan zihniyeti, dininin gereği giyindiği için okuluna alınmayan kızları, alkolün ve uyuşturucunun batağına düşmüş gençleri, ekranlarından fuhuştan başka birşeyin gösterilmediği televizyonların yöneticilerini düşündü… Allah’ım aklıma mukayyet ol! Sen ki duaları kabul edersin. Bizleri Rasulullah’ın sancağı altında toplananlardan eyle!.. Senin dininin gereklerini yerine getirmeyenler, bu hayatın sonunda hesap yok zannediyorlar. Oysa Üstad Necip Fazıl Kısakürek bir şiirinde "Bu hayatın sonunda hesap yok mu zannettin sen? Lokantanın garsonu bile; hesap lütfen’ diyor. Sen nasıl olur da; bizlere herşeyi bahşeden, sen… Hesap sormazsın?.. İlahî onları affet, onlara hidayeti nasip et." Ya Rabbi! Çok sürmeden beni de buraya getirecekler. Benim halim ne olacak? Her nefis ölümü tadacaktır. "Ölümün acısı üç yüz kılıç yarasından fazladır." buyurulmuş. Ben nasıl dayanacağım? Şeytan son anda bana musallat olursa ben ne yaparım? O zaman halim nice olur. Kabir hayatı, sonra diriliş, hesap-kitap, mizan-terazi, sırat, cennet, cehennem… Gelen iki meleğe nasıl hesap vereceğim? Onların sorularına cevap verebilecek miyim?.. Bu düşünceler içindeyken uyku bastırdı. Başını yaşlı ağacın gövdesine dayadı. Dualar mırıldanırken gözü dallara, yapraklara kaydı. Sanki o yapraklarda ölmüş insanların isimleri vardı. Onları okumaya çalıştı. Uyku iyice bastırdı. Gözleri kapandı. Derin bir uykuya daldı. Rüyasında mezardakileri gördü. Güyâ kendisi de ölmüş, orada bulunan kabir arkadaşları hâl diliyle kendisine bir şeyler anlatıyorlardı. Geriye dönüşü olmayan dünya hayatlarını, çaresizliklerini, nasıl aldandıklarını, halen hayatta olanlara nasıl gıpta ettiklerini, kendilerine fırsat verilse ve dünyaya dönseler sırf Allah’ın rızası için nasıl yaşacaklarını, hepsini, hepsini… Sonra kabrin içinde en çok feryatların, iniltilerin geldiği kabrin sahibine sordu – Arkadaş halin nedir? Neden en çok azap sana çektiriliyor? Kabirdeki şöyle cevap verdi – Ah!.. Aman… Halimi hiç sorma. Ben dünya hayatında Allah’a şirk koştum. Her günah affolunur, benim günahım affolunmaz. – Anladım… Sonra ana-babasına karşı gelenlerin, katillerin, intihar edenlerin, zulüm yapanların, zina yapanların, içki içenlerin, faiz yiyenlerin, kumar oynayanların, iftira atanların, riyakârların, münafıkların, rüşvet yiyenlerin, yetim malı yiyenlerin, sihirle uğraşanların, avret yerini açanların, karşı cinse benzeyenlerin, ilmiyle âmil olmayan alimlerin, hatta sattığı süte su karıştıranların hayatını dinledi. Çektikleri azaba tanık oldu. İçi sıkıldı iyice. Çıldıracak gibi oldu. Sonra duyduğu kuş sesleriyle, hissettiği ve tarif bile edemediği eşsiz korkularla kendine geldi.. – Ya sen ey mevta! Nedir tüm bu güzelliğin sebebi? Seni görünce içim açıldı, gönlüm rahatladı. Senin yerinde olması ne kadar isterdim. Belli ki cennete namzetsin. Seni bu makama çıkaran nedir? dedi. – İmandır kardeş, iman. – Nasıl yani? – Ben dünyadayken "La ilahe illallah Muhammedürresullah" lafzını tam manasıya anladım, layıkıyla iman ettim, ibadet ettim. Allah’ım bu güzelliklerini hepimize nasip et, düşüncesi içinde diğer cennetlikleri; zekat verenleri, oruç tutanları, namaz kılanları. Allah’ı çokca zikredenleri ana-babasına hürmette kusur etmeyen evlatları, iyiliği emredip kötülükten nehyedenleri. İffet sahibi insanları, şehidleri, ehl-i takva sahiplerini dinledi. Onlara yapılan izzet-i ikramı gördü. Onlara gıpta ile baktı. Bizim Allah dostu rüyasında kabir aleminde dolaşırken gelen gürültülerle uyandı. O kabristana yeni bir ölü getirilmişti. Kalabalık bir cemaat vardı. Ölüyü kabre koydular. Üzerini toprakla örttüler. Yasin, tekasür, ihlas, fatiha surelerini okuyup dua ettiler. Ellerini yüzlerine sürüp kabristandan ayrıldılar. Kabrin başında ölenin oğlu, kardeşi, bir de imam kaldı. İmam ayağa kalkıp – Ey Ahmet oğlu Hasan! diye üç kere bağırdı. Dünya üzerinde bulunduğun inancı hatırla. O da şudur "Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammedin Allah’ın Rasulü olduğuna, senin Rab olarak Allah’a Din olarak İslam’a, Peygamber olarak Hz. Muhammed’e razı olduğuna dair şahitliğindir." dedi… Artık imamın ve yanındakilerin işi bitmişti. Son kez kabre bakıp çıkışa doğru yürümeye başladılar. Kendisini halen rüyada zannediyordu ki; karşıdan gelen imam – Hey! Mübarek kalk ne yatıyorsun? sözleriyle irkildi ve birden ayağa fırladı. – Sen kimsin? Ben nerdeyim? Öldüm mü? dedi.. İmam tebessüm ederek – Korkma, dünyadasın. Güneşin altında mezarlıkta uyumuşsun. Az önce bir kardeşimizi ahirete uğurladık. Uyuyacağına cenaze namazına iştirak etseydin, daha iyi olurdu dedi. – Çok derin uykudaydım hocaefendi. Öyle rüyalar gördüm ki… Bende, ölmüş gibiydim… – Hayırdır inşaallah. Nasıl olsa öleceğiz. Şimdi önce bir abdest al açılırsın. Sonra öğlen namazının vakti çıkmadan namazını kıl. İmam ve yanındakiler kabristandan ayrıldılar. O ise halen gördüğü rüyanın etkisi altındaydı. Elinin tersiyle alnının terini sildi. Rüyasında bile cehenneme tahammül edememişken nasıl olur da yaşadığı hayatı cennete gidebilmek için harcamazdı… İlahi! Bizi af ve mağfiret eyle. Rahmeti ve mağfiretini üzerimizden eksik etme. Bizlerin canını Senin yolundayken al. Yoksa biz sorgu meleklerine nasıl hesap verir, kabir azabına ve cehenneme nasıl dayanırız?.. İlahi!.. Affet..Cevap Ölüm ile ilgili Dini Hikayeler Ahiret Yolcusu ölüm dini hikaye Küçüklüğümden beri dar yerlerden sıkılır ve buralardan adeta feryad ederek sonra bunun bir hastalık olduğunu anlamış,fakat bu illetten bir türlü o dar mekanlara simdi ister istemez sarıp sarmalamışlar ve uzunca bir tabuta dolasanlarin seslerini gayet iyi duyuyor ve gozlerim kapali olmasina ragmen,her nasilsa onlari gorebiliyordum. -"Genc yasta oldu zavalli"diyorlardi."Halbuki yapacak ne kadar isleri vardi" Gercektende bircok isim yarim ogluma iyi bir is kuramamis,araba ile renkli televizyonun taksitlerini henuz bir firma kurup dostlarimi o firmada toplamakta,artik hayal cok yakin oldugu halde odun-komur isini halledememis ve catinin akan yerlerini aktaramamistim. Birden kulaklarimi cinlatan bir sesle mikrofonla soylenen bu ses,beynimin en ucra koselerinde yankilaniyor ve; -"Gecti artik gecti"diyordu. Icimden,keske gecmemis olsaydi basima gelmisti o kaza bilmemki?Halbuki ne kadarda iyi araba bitenleri anlamaya calisirken,dostlarimin cevremi sardigini ve uzerimi ortmek icin tabutun kapagini kaldirdiklarini ciktigi kadar bagirmak ve cirpinmak istedigim halde;ne kimildayabiliyor,nede bir ses sonra koyu bir karanlik icinde kalmis ve gozlerimi;tabutun tahtalari arasindan sizan isiga icinde; -"Aman Allahim"dedim."Ne olacak simdi halim?" Korkudan hicbir sey sonra omuzlara kaldirilmis ve sallana sallana goturulmeye seslerden yagmur yagdigi belli oluyor ve su damlaciklarinin sesi,tabutumun gicirtisina namazi icin camiye gidiyor olmaliydik. Cami diyince aklima yakinimizda olmasina ragmen,nedense bir turlu elim degip 50 yasina gelince namaza baslayacak ve herkesin sikayet ettigi kotu aliskanliklarimi kaza olmasaydi,ilerde ne iyi bir insan onca duydugum ses -"Gecti artik gecti"diye tekrarliyordu. "Bitti artik" Biraz sonra namazim kilinmis ve imam cemaate,nasil bir insan olarak bilindigimi arasindaki 8-10 kisinin bu soruya cevap vermedigini gayet iyi bu insanlara kotuluk ettigimi kabul su kaza olmasaydi,onlarin gonlunu alacak ve yaptigim haksizliklari telafi etmeyecekmiydim? Camideki isimiz bittikten sonra tekrar omuzlara egik bir sekilde tasinmasindan,mezarliga giden yokusu tirmandigimizi yagan yagmurun,catlaklardan iceri girerek kefenimi yer yer islattigininda ragmen disarda konusulanlara kulak bir kismi piyasadaki durgunluktan bahsediyor,bir kismida gecen aksam televizyonda oynanan kovboy filmini tasiyan diger biri ise,yanindakinin kulagina fisildayarak; -"Tam olecek gunu buldu olduk birader"diyordu. Duyduklarim herhalde yanlis bunlar uykularimi onlar icin feda ettigim dostlarim degil miydi?Yolculugum bir muddet sonra bitmis ve tabutum yere tekrar acildi ve gucsuz vucudumu kucaklayan kollar,beni dibinde su toplanmis olan bir cukura dogru boyunca yattigim yerden etrafima baktim. Aman Allahim!Bu kabir degilmiydi? O ana kadar buraya girecegimi neden dusunmemistim?Sessiz feryadimi kimse duymuyor ve dostlarim,kalin tahtalarla uzerimi kapatmak icin adeta birbirleriyle zifiri karanlikta kalmis ve butun zerrelerimle dua etmeye baslamistim; -"Yarabbi!"diyordum."Bir firsat daha yokmu,senin istedigin gibi bir kul olatim?Ve kabrimi,cennet bahcelerinden bir bahceye cevireyim" Daha once duydugum ses,ayni seyleri tekrarliyarak; -"Gecti artik gecti"dedi."Hersey bitti artik" Vucudumu orten tahtalarin uzerine kurekle atilan topraklarn cikardigi ses,gokgurultusunu andiriyor ve butun benligimi bir gayretle yerimden firlayarakgozlerimi rahat yatagimda yatiyor,fakat korkunc bir kabus dairede oturan doktor arkadasim basucumda duruyor ve; -"Gecti artik gecti"diye tekrarliyordu."Gecti bak,hicbirseyin kalmadi" Yattigim yerden yavasca sirilsklam olmus ve sanki 20 kilo birden saganak halinde yagmur yagiyor ve gokgurultusunden butun ev saskin bakislari arasinda kendimi toparlamaya calisarak; -"Yarabbi!Sana butun zerrelerimin adetince sukurler olsun"diyordum."Iyi bir kul olmak icin ya bir firsat daha vermeseydin?" ….

nasip ile ilgili dini hikayeler