p2RHTS. Ana sayfa » Haber Videoları 17 Ağustos 2020 1607 Diyarbakır'da yapılan sosyal deneyde, sosyal medya fenomeninin 'Param yok, açım. Bana yemek alabilir misin?' sorusu üzerine tezgahındaki simitlerden veren daha sonra döner ve ayran ısmarlayan Mert Emsen 13, insanlık vazifesini yaptığını belirterek, "İyilik yapan, iyilik görür. Ben ağabeye iyilik yaptım o da bana yaptı. Aileme bakıyorum; 10 TL harçlığımı alıyorum, 15 TL de aileme veriyorum" dedi. VİDEO ÖNERİN! sosyal deney insanların belli olaylara karşı tepkilerini ölçmek adına yapılan kanalında bu tarz deneylere sıkça rastlanmakta ve ben bazılarını hayretler içerisinde izliyorum. insan oturduğu yerden bazı gerçekleri göremiyor ama bu tarz deneyler gerçekten çok faydalı oluyor; bazı şeyleri daha iyi algılamak adına. Bkz deneyBkz sosyal kısa yol 1519 **sude** beğendim 1 şikayetçiyim İnsanların hem bireysel olarak tepkilerini hem de kültürler arası farklılık ve benzerliklerini görmek ve kıyaslamak açısından yararlı bulduğum olup ve manipüle edilmediği taktirde tabi ki. beğendim şikayetçiyim Gizli kamera cekimi ile yapilan ve insanlarin anlik tepkilerinin ölçüldüğü ki herkesin tepkileri bölgeye, kültüre, yetistirilise göre degisiklik gosteriyor. beğendim şikayetçiyim Entry yazmanız için üye olmanız gerekmektedir. Üye olmak için tıklayın, üye iseniz lütfen oturum açın. Yapılan bir deneysel bir çalışma, sosyal medya kullanımını kısıtlamanın mutluluk üzerinde doğrudan ve güçlü bir etkisi olduğunu ortaya koydu. Google News'te Doğruhaber'e abone olun. TEKNOLOJİ SERVİSİ Sosyal ve Klinik Psikoloji Dergis Science Dailyi'nin Aralık sayısında yayımlanacak olan bir makale, bize sosyal medya kullanımının insanların yalnız kendilerini hissetmeleri ve mutsuz olmaları üzerine fikir veriyor. 143 katılımcıyla yapılan araştırmada katılımcılar rastgele kontrol gruplarına ayrılmışlar. Bu gruplardan bazıları telefonlarını normal kullanırken, bazıları Facebook, Instagram ve Snapchat'e günde on dakika ayırmışlar. Bu durumu da telefon güç tüketimi ekran görüntüleriyle ispatlamışlar. Toplamda üç hafta süren çalışmanın, sosyal medya kullanımını azaltanların daha az yalnız hissettikleri ve depresif oldukları ortaya çıkmış. Araştırmanın yazarlarına göre bu bulgu önemli bir nokta. Çalışmanın sonuç kısmında da, sosyal medya kullanımını kısıtlamanın mutluluk üzerinde doğrudan ve güçlü bir etkisi olduğunu belirtmişler. Çalışmanın baş yazarı olan psikolog Melissa G. Hunt yaptığı açıklamada, insanlara sosyal medyayı bırakmalarını söylemediğini ancak kısıtlama koymanın faydalı olabileceğini belirtti. Araştırmada sosyal medya ile yalnızlık ve depresyon arasındaki ilişki gösterilmiş olmasına rağmen sebebine dair bir veri bulunmuyor. evet konumuz aşk, nasıl aşık olduğumuz, ilişki çeşitleri. büyük bir ihtimalle bu yazdıklarım ileride aleyhime delil olarak sıkça kullanılacaklar ama yapacak bir şey yok, bilimin tanımdan başlayalım, nedir aşk? shakespeare “harika,tiksinç şey” diyor, dream theatre “kanın bir hareketidir” diyor, şıpsevdi sakızları binlerce şey söylüyor… robert stenberg’e göre ise aşk üç unsurdan oluşur samimiyet, tutku ve bağlılık. ona göre eğer bu üç şeyin üçüne de sahip değilseniz, bu aşk değildir. içtenlik, birisiyle kurduğunuz yakınlık, paylaştığınız ve genelde ondan başka birisiyle paylaşmadığınız kendinizle ilgili bilgiler. tutku ise adı üstünde tutku, çekim gücü, cinsel istek. bağlılık ise, ilişkiye adını koyma. steinberg’e göre bir şeye “aşk” demedikçe o şey “aşk” falan olmaz. sike sike adını verecekmişsiniz. şimdiden hoşlanmadım bu heriften. ama bizim tartışacağımız şey, ya bu 3’üne de sahip değilsek, ya ikisine ya da sadece birine sahipsek? hiçbirine sahip değilsek zaten tartışacak bir şey yok, gidip intihar falan edin, ya da evlilik programlarını izleyin, sonucu aynı olur sadece ikincisinde daha çok acı başlayalım. önce sadece “samimiyet” i koyuyoruz torbamıza. biri var hep vardır, olmaz olsunlar di mi olric? –evet bayım, ona karşı oldukça içteniz, ama ona karşı beslediğimiz bir tutku yok, ayrıca bağlayıcı bir sıfat mıfat da koymamışız. bunun adı “hoşlanmadır” ve genelde arkadaşlarımıza karşı hissettiğimiz böyle bir şeydir. tabi ki erkekten arkadaş falan olmazdiyelim ki samimiyet yok, sıfat da yok ama ne var? tutku var. işte bu delicesine tutulma durumudur, ilk görüşte aşk falan. aslında gayet “üreyelim lann nolur üreyelim” durumu. “seni tanımıyorum, tanımaya da niyetim yok, gelecekle ilgili bi şey beklemiyorum, sadece şu anı yaşıyorum, tek istediğim kavunlarının arasından şarap nehri döküp yalamak!”şimdi de, samimiyet yok, tutku yok, bağlılık var. tipik görücü usulü evlenme durumlarını düşünebilirsiniz, ya da uzun süren ilişkilerin son dönemlerini “artık seninle bir şey paylaşmıyorum, artık sana sürteceğime çalıya çırpıya sürterim, ama evliyiz işte çoluk çocuk, katlanmak zorundayım!” bunun adı “boş aşk” bu arada görücü usulü evliliklerin, aşk evliliklerinden daha başarısız olduğu yönünde bir bilgi yok. kötü olan, görücü usulü evliliklerin olduğu kültürlerde boşanmak çok zor olduğundan, bu insanlar daha fazla katlanmak zorunda 3’te 1 olanları bitirdik, şimdi 3’te 2 olanlardan devam ki, samimiyet var, oturuyoruz konuşuyoruz, paylaşıyoruz her şeyi… aynı zamanda cinsel çekim gücü de var aramızda, ben seni istiyorum, sen beni… sevişip duruyoruz…ama sıra sıfat koymaya geldiğinde ı ıh… bunun adı romantik aşk’tır. romeo ve juliet aşkı. genelde ilişkilerin başlangıç safhasıdır “senden hoşlanıyorum, çok güzelsin, harikasın, sevişmek de istiyorum ama bana sevgili falan deme alerji yapıyor” evet, romantik samimiyet var, sıfatımız var ama aramızda tutku yok. zın zın! dostluk bu. yoldaş aşkı. antik yunan’da en erdemli sayılan ilişki biçimi. yo yo sakın mevlana vs şems’le gelmeyin. kesin mutfakta falan işi pişirmişlerdir de tutkumuz var, delicesine sevişiyoruz, ilişkimizin adı da var, nişanlıyız falan mesela. ama samimiyetimiz yok. yani “vücudundan çok hoşlanıyorum bebeğim, seni istiyorum, ve bak artık sana sahip olabilecek sıfata da sahibim…ama ne olur o cemcük ağzını açma, seninle konuşmak için değil sevişmek için evlenicem ben” …buna “aptal aşkı” diyoruz. genelde popstarlar falan böyle takılır. evlenirler, sevişip dururlar ama bi sikim evet üçüne de sahipsek samimiyet, tutku ve bağlılık, bu “tam aşk”’tır. evet şimdi sırada başka bir konu var. nasıl aşık oluruz, neler bizi çeker, nasıl bağlanırız buna bakacağız. elimize 7 değişken alıyoruz. bunlardan 3’ü asıl üçlü, yani en büyük, üzerinde tartışılmaya gerek olmayan 3 neden. diğer 4’ü ise küçük dörtlü, arka plandaki nedenler… ama aslında bir çok zaman önemlilik sıralamarında başı çekebilecek nedenler. şimdi başlıyoruz büyük üçlüden1-yakınlık durumu. evet fiziksel yakınlıktan bahsediyorum, yani yan sıranızda oturanlar, yan dairede oturanlar, aynı apartmanda oturanlar, aynı okulda okuyanlar, aynı işyerinde çalışanlar vs. 2- benzerlik. milyon tane şey duymuşsunuzdur, yok zıt kutuplar birbirini çeker falan diye. ama yapılan araştırmalarda birbirinden hoşlanan insanların genelde birbirine benzeyen insanlar olduğu ortaya çıkmıştır. bu benzerlikler yalnızca fiziksel benzerlikler değil, karakter benzerliği, ya da benzer politik düşüncelere sahip olmanız hatta aynı takımı tutmanız bile olabilir. artık sizin için önemli olan neyse. şimdi bıdıbıdı konuşmayın yok şöyle bana benzemeyen birinden hoşlandım falan diye, “benzerlik çekim gücünü artırır” aşinalık. evet, etrafımızda dolanan, daha önce konuştuğumuz ve sonradan yakınlaşmaya başladığımız insanlara aşık olma ihtimalimiz daha fazladır. herkes o “gizemli yabancı” nın hayalini kurar ama o daha çok filmlerdedir “birden bire bardan içeri girdi, dışarıda yağmur yağıyordu, saçları ıslaktı, bana geldi ve merhaba dedi, o sırada leonard cohen “its now or never, its me or you” diyordu…” evet rüyanızda belki… örnekte kullanılan şarkılar damien rice – i remember, leonard cohen – everybody knowsevet bunlar 3 büyük faktör, yakınlık durumu, benzerlik ve aşinalık. yalnız burada unutulmaması gereken nokta şu, bütün bu faktörleri teker teker konuşurken, diğer faktörlerin “eşit derecede” olduklarını varsayıyoruz. şimdi gelelim daha ilginç ve zevkli olan 4’lüye1-güç, yeterlilik. etrafımızda olan daha güçlü, daha yeterli durumda olanlara karşı, olmayanlara göre daha büyük bir çekim gücü besleriz. şimdi bu normal ama şöyle bir durum var, ya çok güçlüyse? ya bizi çok zorluyorsa? bizi aptal, yetersiz biriymişiz gibi hissettiriyorsa? ya hep o kazanıyorsa? evet ilginç tarafı bu nokta böyle insanlar hata yaptıklarında veya saçmaladıklarında onlardan daha çok hoşlanırız. örnek olarak bill clinton olayı. gitti ağzına verdi monica’nın, ve yanlış olduğu çoğunlukla kabul edilse bile yapılan araştırmalardan çıkan sonuç şu oldu “ya bak, o da insan işte, senin benim gibi hıyarın teki… ne kadar sevimli di mi?”hayır mhp li milletvekilleri sevimli değiller. çünkü onlar yeterli değillerdi zaten. bu konuştuğumuz konu “gözümüzde büyüttüğümüz” insanların “hata” yapmalarıyla ilgili. bozkurtların sevişmeleriyle ilgili – ki süper bi deneydir. bir yarışma için insanlarla röportaj yapıyoruz, elimizde bu röportajların ses kayıtları var. röportaja katılanlar iki türlü elemanlar, birincisi bu güçlü, süper dediğimiz adamlar, diğerleri ise sıradan adamlar. deneklerimiz bu adamların konuşmalarını dinliyorlar, süper olanlar kendilerine sorulan sorularda %92 oranında başarılılar, aynı zamanda dersleri falan süper, ve üniversitelerinde her bi aktiviteye katılıyorlar. sıradan olanların ise %32 doğru cevap ortalaması var, okulda ortalama notlar alıyorlar ve çok fazla aktiviteye falan katıldıkları yok. sonuçta deneklere soruyoruz en çok kimden hoşlandınız diye, cevap gayet sıkıcı ve öngörülebilir tabi ki güçlü olanlardan daha çok hoşlanıyorlar sıradan olanlara deney burda bitmiyor, aynı deneyi şimdi sadece bu güçlü elemanlar arasında yapıyoruz, yani kayıtlarımızda sadece bu güçlü elemanlar var, ama tek bir farkla, içlerinden bazıları tam konuşma esnasında “hassiktirr ya kahveyi döktüm” falan diyor, yani hata yapıyor. sonuç evet güçlülerle sıradanlar arasında oyumuzu güçlülere veriyoruz, ama güçlüler arasında da, “hata” yapanlara. sonuçta bu üzerine kahve dökülenler “daha çok hoşlanılanlar” oluyor. 2-fiziksel güzellik. evet fiziksel güzelliği kabul etmeyiz, önemli olan ruh güzelliği deriz… yapılan anketlerde hep “sıcakkanlılık” “dürüstlük” “zeka” “mizah anlayışı” nı tıklarız, güzellik mi, “aman canım, o o kadar önemli değil” deriz. bunu deriz çünkü sıcakkanlı değilsek bile olabiliriz, dürüst değilsek bile olabiliriz, ama güzel değilsek işimiz gerçekten zor ve bu hiç adil değil. adil olmayan bir şeyi seçmeyi kendimize yakıştıramayız. ama yakıştırmamamız, güzelliğin bizim için önemli olmadığı anlamına gelmez. işte sonuçlarbir deneyde, blind date yapıyoruz, yani daha önceden birbirlerini hiç görmemiş insanları bir araya getirtiyoruz, teker teker tanışıyorlar bunlar ve birbirinden hoşlananlar ikinci bir randevuya gidiyorlar. ilk görüşmede bakıyoruz insanlar kimi ikinci randevuya çağırmışlar… daha sıcakkanlı olanı mı? i ıh…daha zeki olan? cıx… daha süper espri yapan? yoo… daha güzel/yakışıklı bulduklarını çağırmışlar… sorsan “ruh güzelliği” amk. neyse çirkiniz ama müziğe sahibiz diyelim cohen işte ikinci randevuda bu saydığımız diğer özellikler devreye giriyor ve daha önemli deney ki bu hasktr üzerime kahve döktüm deneyini yapan adamın deneyi yine, bir hatun ayarlıyoruz, gayet güzel bir şey. artık böyle deneyler yapılmıyor azizim, seksistmiş falan bu hatunu önce gayet güzel hazırlayarak gönderiyoruz abaza universite öğrencilerinin yanına…onlarla mülakat yapıyor ve sonucunda elemanları çekici bulup bulmadığını söylüyor onlara. sonra da aynı hatunu çirkinleştiriyoruz biraz, kafaya peruk, kötü elbiseler vs. ve sonuçhatun güzelken, ve elemanlara onları çekici bulduğunu söylediğinde bizim elemanlar deli gibi sevindirik oluyorlarhatun güzelken ve elemanlara onları çekici bulmadığını söylediğinde ise bizimkiler havucunu kaybetmiş tavşan gibi üzülüyorlarhatun çirkinken ise ne beğenilmeyi ne de beğenilmemeyi ilginç yanı ise, hatun güzelken ama elemanları beğenmemişken, bizim elemanlar sürekli bir yolunu bulup hatunun telefon numarasını falan almaya çalışıyorlar. haklarında edindiği fikirlerin yanlış olduğunu ispatlamak için, bu kadar kasıyorlar baya güzel kazanç/kaybetme durumu. bu biraz değişikliğe hassasiyetimizle ilgili. anlaşılması kolay aslında, tarih boyunca sürekli tehlike ve fırsat işaretlerini takip ettik, böylece hayatta kalabildik ve genlerimizi etrafa saçabildik. aşkta ise daha ilginç bir durum söz konusu. şimdi bize sürekli “seni seviyomm, seni seviyommm” diyen birini o kadar sikimize takmayız. yani daha doğrusu, bize karşı sürekli poizitif olan birisi bizde iyi hisler uyandırır ama asıl güçlü his, önce siklemeyen ama sonra yavaş yavaş bu pozitifliği artıran insanlardır. yani belli bir momentumu var, belirli bir ivmesi var, bi yerden başlıyor ve giderek daha pozitif oluyor. buna kazanç efekti diyoruz. tam tersini düşünelim şimdi. kaybetme efekti. bize karşı son zamanlarda pozitif olmuş sevgilimiz, bunun konforu içindeyiz ama o da ne, giderek eleştiriye boğuyor bizi, hiçbir şeyimizden hoşlanmıyor ve sürekli negatif bir halde artık. evet işte asıl canımızı yakan bunlar… bize karşı sürekli negatif olan birini sevmeyiz zaten, negatif olduğunda kırılmayız, çünkü alışmışızdır, bekliyoruzdur bunu. ama sevdiğimiz, ve pozitif geribildirimler aldığımız birinin aniden negatifleşmesi, evet bu bizi kırar. bu yüzden en çok sevdiğimiz, ve onlar tarafından sevildiğimizi düşündüğümüz ama arada sırada bu sevgiyi göremediğimiz insanlar canımızı acıtır. böyle durumlar için kurt cobain, “kalbim kırık ama yapıştırıcım var” demiş, şahsen uyuşturucuya karşıyım bu yüzden fashion tv mankenleriyle sevişerek idare teşhis. eveet hani şu “içimde kabaran bir duygu var, aman allahım seviyorum ama neden bilmiyorum” sendromu. çoğunlukla başka başka nedenler atfederiz bu duygu yoğunluğumuza. hadi hadi hemen deneyeşimdi diyelim ben facebooktan bir kızla konuşuyorum, ona dedim ki “bebeğim, bu aralar canım çok sıkkın, ister misin seninle bi taksim yapalım cuma günü? önce tiyatroya gideriz sonra da oturur bi kahve içeriz… parasını sen ödersin” beni bilenler bilir, hesap ödemek dini inançlarıma aykırı e tabi ki kabul edecek… sonra cuma günü buluştuk, tiyatroya gittik, çıktık, geç olmaya başladı. oturduk starbucks’a, birbirimize bakıp “i love capitalism” dedik. sonra hatun bana dedi ki “ya geç oldu, bana kafeinsiz bir şeyler söylesene, uyuyamam sonra, yarın önemli işlerim var.” tabi ki içimden “hasktir, ben takılırdık sanıyordum” diyerek gittim aldım ona kafeinsiz bir şeyler, kendime ise elf kahvesi. yalnız sipariş verdiğim adam beni yanlış anlamış, iki kat kafeinli bir şey vermiş hatuna. hatun da lıkır lıkır içmiş… kalktık oradan, yokuş yukarı çıktık ama o da ne… hatun birden bire “yaa bana garip birşeyler oluyor, senin yanında kalbim böyle küt küt atıyor… ne zamandır böyle bir şey hissetmemiştim.. sanırım sana aşık oluyorum” diyor. asıl olan şey ise, aldığı çift kat kafeinin ve çıktığı yokşun kalp atışlarını hızlandırması, avuç içlerini terletmesi ve solunumunun artması…ve karşısında olduğu kişi de ben. dolayısıyla yanlış bir yargılamayla, bütün bunların sebebinin benimle olması olduğunu düşünüyor, ve çift kat kafeinli kahve onu aşıkmış gibi deneylerimize bakalım. bu deneylerden birinde, universite kampusunun içinde iki tane kopru var, bunlardan biri ipli, dolayısıyla tehlikeli ve riskli bir köprü, diğeri ise normal taş köprü. köprünün sonunda bir hatun var ve gelen elemanlara “araştırmam için yardımınız gerekli, bana kısa bir öykü uydurur musunuz hemen” diyor ve sonunda da telefon numarasını veriyor. sonuç şu, o riskli köprüden gelenler, zaten butun hormonları kalkık olduğundan, yüksek kalp atışlarıyla falan geldiklerinden ve sonrasında hatunu gördüklerinden, hemen bu içsel durumu yanlış teşhisle hatunla ilgili bir durum olduğunu sanıyorlar, yazdırdıkları öyküler genelde erotizm kokuyor ve aldıkları numarayı cogunlukla arıyorlar. diğer köprüden gelenler ise gayet sıkıcı öyküler yazdırıp, çoğunlukla aramıyorlar… şimdi bu kötü bir deney, çünkü “iyi de zaten daha maceracı olanlar o ipli köprüden geçerler, bu yüzden böyle yazılar yazıp, sonra da hatunu aramaları daha yüksek bir ihtimal…” doğru,ama benzer deneyler var, örneğin denekleri ikiye ayırıyoruz, ve bir gruba sunu diyoruz “size bir deney uygulayacağım ama canınız biraz yanacak, bir nevi şoklanacaksınız, biz deneyi hazırlarken siz de benim hakkımda ne düşündüğünüzü yazabilir misiniz?” evet, şoklanacağını duyan deneğin kalp atışları ve solunumu korku nedeniyle artıyor, ama yanlış bir teşhisle bunun deneyi yapan elemandan kaynaklandığını düşünüyorlar ve genellikle “çok etkilendiklerini, aşık olduklarını” falan yazıyorlar. diğer gruba ise gayet normal bir deney uygulayacağımızı, içinde acı falan olmayacağını soyluyoruz ve sonuç olarak diğer deney grubundakiler gibi aşk mektupları almıyoruz. şimdi başka bir deney, bu süper. elemanları topluyoruz, ve 10 sayfalık playboy güzellerini gösteriyoruz, yavaş yavaş açıyoruz sayfaları… ve kulağında kulaklıklar var… kendi kalp atışlarını dinliyorlar… tık tık…tık tık… diye. sonunda elemanlara soruyoruz, hangi hatunu beğendiniz diye. hepsi birden “5 numara” diyor… “5 numara, tam istediğim hatun!!” …gerçekte olan ise… aslında dinledikleri kendi kalp atışları değil, önceden kaydedilmiş kalp atışı sesleriydi…ve 5 numaraya geldiğinde hızlanıyordu… evet, dışarıdan gelen kalp atışı seslerinin kendilerinin ki olduğunu dusunup heyecanlanıp yanlış teşhis koyarak hepsi, buyuk ihtimalle normalde seçmeyecekleri 5 numarayı seçtiler… hayat ne garip, vapurlar filan…sonra da seçimlerimiz hakkında ahkam keseriz…ve son bir detay, yine bu konu hakkında..aile içi şiddet. aile içi şiddete maruz kaldıkları halde oradan gitmeyenleri düşünün. çoğunlukla “gidecek başka bir yerim yok ki” ye sığınırlar. bazen de bu şiddetin farkında değildirler, yani duygusal ve fiziksel şiddete maruz kaldıklarında. küfürler, aşağılamalar, şiddet gösterileri, dayaklar havada uçuştuğunda. bunlar başına gelen birey, o anda hissettiği bu korkudan doğan heyecanı yanlış teşhisle cinsel heyecana mal edebilir en güzide örnek “beni sevdiği için böyle davranıyor, ilgilenmese böyle davranmazdı.” veya yine korkudan doğan heyecanı, içinin kıpırdanmasını “sanırım ona aşığım, bu yüzden böyle hissediyorum” a çokça dönüştürebilir. velhasıl kelam, çok konuşuyoruz, her siki bildiğimizi sanıyoruz, kendimizi tanıdığımızı düşünüyoruz, ama gerçek çoğunlukla bulduklarımızdan farklı çıkıyor… ve biz bunu bilmiyoruz. gidip iki üç hatun tokatlayıp sonra bol kafeinli kahve içireyim ben, bir kere de “tutmasaydım düşüyordun!” yaptım mı, hatun bana aşık olur. sonra belki sevişiriz 23549377 quoteOrijinalden alıntı anarchistdoomerquoteOrijinalden alıntı quoteOrijinalden alıntı lgndkgn ee bakınıyo musun hocam ? Dün birkaç kaynak buldum ama inceleme fırsatım olmadı. Onlara göz atıcam bu gece. Elle tutulur bir şey varsa düzenleyip yayınlayacağım, boş yazılarsa farklı kaynaklara bakacağım yeniden. tamam hocam yarın bekliyorum Alıntıları Göster- TAVŞANLAR Biyolojik Saatleri Uyku Düzenleri ve Barınma Tavşanlar genellikle gece aktif olan gündüzleri ise zamanının çoğunda dinlenen hayvanlardır. Aktif olduklarında ise en çok sevdikleri kazmak ve kemirmektir. Tavşanların kemirgen hayvan oldukları unutulmamalıdır. Bu sebepten evin iyi izole edilmiş olması gerekir. Çünkü Geçtim halı koltuk kemirmesini kabloları kemirerek ölebilir. Bu yüzden de evde sürekli serbest gezmesi iyi değildir. Evde özgürce gezecek bir hayvan istiyorsanız doğru hayvan tavşan değildir.. Tavşanlara özel bir oda yahut kapalı bir balkon ayarlayabilmelisiniz. Günün belli saatlerinde sizin gözetiminizde evin içinde koşturmalısınız. Bu süre yaklaşık 3-4 saattir. Tavşanlar sosyal hayvanlardır bu yüzden onlarla ilgilenmelisiniz aksi takdirde mutsuz olacaktır. Ayrıca önemli bir bilgi; Tavşanların 2 aya bir tırnaklarının kesilmesi gerekmektedir. Tuvalet Eğitimi Tavşanlar tuvaletlerini kendini güvende hissedecek bir yere yaparlar. Tuvalet eğitimleri kolaydır ve hep aynı yere yaparlar. Ancak bunu tıpkı diğer kediler gibi toprak eşeleyerek altına saklamayı tercih ederler. Bu nedenle bahçeli evlerde biraz daha pratik bir çözüm yolu bulunabilir ancak bahçesi olmayan evlerde sürekli değiştirilmesi gereken bir kum alanı ayarlanmış olmalıdır. Tuvalet alışkanlığı olmayan bir tavşanı nasıl alıştırırız? Tavşanlara tuvalet alışkanlığı kazandırmak çok kolaydır. Bu işin anahtarı da birkaç günlük gözlem ve deneme yanılma yöntemidir. Bu sırada dikkat edilecek bir nokta tuvalet alışkanlığı kazanana kadar tavşanın bildiği ve hep bulunduğu mekanlarda tutulması ve fazla yer değiştirilmemesidir. Tavşan nereye tuvaletini yapmak istediğine kendi karar verecek ve size bunu gösterecektir. Kutusunu buraya yerleştirince kendiliğinden kutuyu kullanmaya başlayacaktır. Bundan sonra yukarıda bulunan tavsiyelere uyarak tuvalet işini kolay bir şekilde halledebilirsiniz. Eğer arada ufak kazalar olursa Sakın kızıp bağırmayın ve çişleri hemen temizleyin. Eğer çiş yapılmış bölümü hemen silip kokuyu yok etmezseniz o noktaya tekrar çişini yapabilir. İlgi Alanları Büyük bir kutunun içine konulmuş samanlar bir tavşan için mükemmel bir oyuncaktır. Kazıp içine girecek, samanları ayıracak, dağıtacak, bir kısmını yiyecek ve eğlenceli saatler geçirecektir. Bu eğlenceli saatlerin sonunda ortalık birazcık dağılacak ve eğlencenin bedelini tavşan sahipleri ortaya saçılmış samanları temizleyerek ödeyecekler, ama çok mutlu bir tavşanınız olmuş olacak. Saman bulamazsanız gazeteleri boyuna kesip saman yerine kullanabilirsiniz. Tavşanların Beslenmesi Bu yazı bir deney sonucu hazırlanmıştır "Öncelikle havuçtan bahsetmek istiyorum. Malum, tavşan deyince hemen aklımıza havuç gelir ama aslında tavşanlar havuca o kadar da meraklı değildir. Bunu ilk olarak Topi’nin* havuca alenen burun kıvırması ile fark ettik. Hakikaten biraz araştırınca tavşanların genellikle havuca büyük bir düşkünlüğü olmadığını ve çok fazla havucun da içinde bulunan yüksek şeker yüzünden tavşanlar için zararlı olabileceğini öğrendik. İki günde bir adet veya her gün yarım havuç verilmesinde bir sakınca yoktur." * Denek tavşan Büyük bir tavşan için örnek menü - Sınırsız saman ve kuru ot - 2 avuç kuru mama - İki avuç kuru ot yonca yaprağı - Yeşil yapraklar maydanoz, dereotu, roka - Sebze yeşil fasülye, lahana, brüksel lahanası, salatalık, enginar yaprağı, marul - Yarım havuç - Su Yeşillikler Tavşanlar tamamen ot-oburdurlar ve yeşil olan her şeyi yerler Dereotu, maydanoz, salatalık, salata, lahana, enginar ve karnabahar yaprakları, Brüksel lahanası ve yeşil fasulye gibi. Tavşanların da insanlar gibi damak zevkleri vardır, ve bazı yeşilleri sevip bazılarına burun kıvırabilirler. Yeşilliklerin ve sebzelerin fazla verilmesi durumunda ishal olabilecekleri unutmamak ve bunları mutlaka dengeli vermek gerekmektedir. Daha önce verilmemiş yeni yeşillik veya sebze denemek istiyorsanız önce bunu az verilip kakasında bir değişiklik yaratıp yaratmadığı gözlemlenmeli, yaratmamışsa verilmeye devam edilmelidir. Günde 3 çeşit farklı yeşillik yemelerinde yarar vardır. Miktar konusunda ise önerilen 3 kiloluk bir tavşan için 1 kiloya yakın yeşillik verilmesidir. 2 cups per 6lbs of body weight Samanın önemi Tavşan bakımı ile ilgili anahtar madde samandır. Tavşanların her zaman yaşadıkları yerde bol bol tercihan sınırsız saman bulunması gerekir. Çok kısa kesilmemiş, uzun samanların tavşan için bir çok faydası vardır öncelikle sindirim sistemini mükemmel çalıştıran doğal bir gıdadır. Sert yapısından dolayı doğal bir diş bileyicisidir ve diş sağlığı için de son derece yararlıdır. Saman dışında önemli bir gıda kuru otlardır. Bunlar yurtdışında çok yaygın olarak sıkıştırılmış olarak büyük paketlerde satılıyor yan taraftaki resim. Bunlardan da günde iki avuç kadar vermenin yararı büyük. Bazı petshop’lardan kuru yonca yaprağı istetmek ve özel olarak getirmek mümkün. Kuru yonca yaprağı da özellikle hazım sorunu çeken tavşanlar için önerilen gıdadır. Özellikle ishal olduklarında hazır gıda ve yeşilliği kesip saman+ot ile beslenmek genellikle tavşanın beslenme sorununu çözer ve normale döndürür. Hazır ve kuru mamalar Kutu içinde satılan hazır tavşan mamaları mineral ve protein açısından zengin pelletler ve buğday, arpa gibi tohumların karışımdır, biraz hazır kuş yemlerini hatırlatırlar. Tavşanlar bu mamalarını çok severler ve günde bir, iki avuç bundan yiyebilirler. Bunlar besin açısından yüklü oldukları için fazlası tavşanı şişmanlatabilir. Bunları bulunmadığı zaman kuru buğday veya arpa da verilebilir. Altınbaşak veya kepekli çubukları da severek tüketirler. Yine, bunların çok sınırlı miktarlarda verilmesi gerekir. 1-2 kilo arasında olan tavşanların alması gereken miktar 6 yemek kaşığı, yani 2 avuç kadardır. Arada tatlı kaçamaklar için Arada ödül olarak badem, ceviz, meyve ve kurabiye parçaları verilebilir. Özellikle meyveyi çok severler ama çok fazla verilmesi durumunda zararlı olabilir. Hatta arada kendi yediğiniz kurabiyelerden bir parça bile verilebilir, çünkü tavşanlar buna bayılır, hatta vermezseniz aşırma eyleminde bulunabilirler. Ancak verilen miktar çok az olmalıdır ve sadece arada verilmelidir. Bir iki günde bir olmak üzere bir parça meyve, çok uzak parça kepekli kurabiye gibi. Su Her canlının olduğu gibi tavşanların da temiz su içmeye ihtiyaçları vardır. Çok sık duyulan “suyu yediği sebzelerden alıyor nasılsa, su vermeye gerek yoktur” bilgisi kesinlikle yanlıştır, ve tavşanın ölümüne sebep olabilir. Tavşanların her gün kafeslerine veya yemek yedikleri alana su bırakılması gerekir. Ufak not Tavşanlar su kaplarını devirip oynamayı çok severler. Bu yüzden su kutusunu sabitlemeniz, devrilemeyecek özel bir kap veya pet shoplarda sayılan özel su haznelerinden alınması gerekebilir. Ama asla susuz bırakılmamalıdır! Tavşanların Vücut Dili Halinden Memnun Hareketler Yalamak Bir sevgi göstergesidir. Tavşanlar kendi aralarında da hoşlanma ve sevgi göstermek için birbirlerini yalarlar, bu tavşan dilince öpücük manasına gelir. Not. Bazen tavşanınızı severken yeri yaladığını görebilirsiniz, ama aslında bu yere değil size yapılmış bir jesttir. Resim Topi bu oyuncak kurbağadan çok hoşlanıyor, yanından geçerken hayatta öpmeden bırakmaz Diş gıcırdatma Genellikle okşanıp sevilirken dişlerini gıcırdatmaları kedilerin zevkten mırıldamaları ve gırlamalarına eş değer bir göstergedir ve çok hoşlandıklarına işarettir. Not Tavşanlar okşanmadıkları zamanda diş gıcırdatıyorlarsa bu acı çektiklerinin ifadesidir. Hoplama Binky Koşarken veya dururken havada ani hoplamalar ve sıçramalar neşeden dans ettikleri anlamına gelir. Bazen kendi etraflarında havada 180 derece dönerler. Bu çok minik kısa ve yoğun bir “ben çok mutluyum şu an” ifadesidir. Not Bu yazıyı yazan kişi tavşanı bunlardan yapsın diye amuda kalkmaya hazırdır. Kafayı hızlı hızlı sallamak Bu dansın mini versiyonudur, heyecanlandıklarında ve mutlu olduklarında kafa ve kulaklarını hızlı hareketlerle sallarlar. Akla ayaklarını uzatarak yere yatma bunny flop Neredeyse bir L harfi gibi görünürler. Biz buna Cleopatra pozisyonu diyoruz. Bu yatış şekli dünyanın en mutlu ve huzurlu tavşanı olduğunun göstergesidir, keyfi kesinlikle yerindedir. Sırtüstü uzanmak Cleopatra pozisyonunun ikinci evresi sırtüstü olacak şekilde yuvarlanmaktır. Bu da olabilecek en huzurlu ve mutlu ifadelerden biridir. Bazen kendilerini bu şekilde transa sokabilirler. Halinden Memnun Olmayan Hareketler Arka ayakları kuvvetlice yere vurma Bu bir şeye gösterilen kızgın bir tepki olabilir “beni neden bu odaya getirdin, ben salonda koşup eğlenmek istiyordum öff” gibi. Veya tavşanlar kendi aralarında haberleşmek be birbirlerini uyarmak için arka ayaklarını yere vururlar, bu korktuğunun ifadesi olabilir. İki şekilde de mutlu olmadığından emin olabilirsiniz. Homurdanmak Ses ile pek iletişim kurmasalar bile bazen homurdanma sesi çıkartırlar, bu da hoşnutsuzluk belirtisidir. Bağırmak Tavşanlar acı çektiklerinde veya ölürlerken bağırırlar. Homurdanmadan çok daha yüksek ve tiz bir sestir. bu yazıyı yazan kişinin hiç duymadığı ve asla duymak istemediği bir sestir Isırmak Ne demek olduğu çok belli olsa bile tavşanların flört ederlerken birbirlerini yavaşça ısırdıklarını da eklemek istiyorum. Bu ısırmaktan çok “diş atma” şeklinde olur. Kanatmaya, fazla acıtmayan minnacık ısırıklardır. Belki aslında bunu “ben mutluyum hareketlerine” yazmam gerekirdi, çünkü ısırma bazen “senden çok hoşlanıyorum” anlamında bir jesttir. Tavşanca makas almaya tekabül eden bir harekettir. Ayrıca, tavşanlar kendi aralarındaki hiyerarşilerini göstermek için birbirlerini yavaşça ısırabilirler, bu “ben senden üstünüm, burada benim sözüm geçer” demektir, ve tavşanlar bazen sahiplerine de tavşan yerine koyarak olara sınıf farkını anlatmak için durup dururken ısırırlar. Isırıldığında yüksek sesle tepki verilmesi gerekir, “Ay” veya “Hayır” diye bağırılırsa tavşan doğru olmayan bir şey yaptığını ve birilerinin canını yaptığını anlayacaktır. Bunun dışında ısırma çok açık, malum bir tepkidir. Isırma ve diş atma arasındaki farkı diş atıldıkça ve ısırıldıkça daha iyi anlayacaksınız B Size arkasını dönmesi "Şu an hiç işim olmaz şimdi seninle, umurumda değilsin, gidebilirsin" demek oluyor bu maalesef. Bazen de bir şey yaparken gidip arkasını dönüp size arkasını dönüp arkadan siz ona bakıyor musunuz diye size bakıyorsa, bu da bir kızgınlık, ufak bir küsme ifadesidir, popüler ifadesi ile 'trip atma' pozisyonudur bu. Kulaklar geriye yatırılmış "Stres altındayım, çok da rahat değilim". Kulaklar dimdik Kafa havada ve kulaklar dimdik olarak durması tavşanın tehlike sezinlemiş olması ve tetikte olması anlamına gelir. Kulaklar iki yana açılmış, kulakların içi ve yüzü size dönük "Kızmaya başlıyorum bak ona göre." Ek Olarak Eşyalara çene sürme Tavşanların çenelerinin altında kedilerdeki gibi özel ter bezeleri bulur ve bizim asla ayırt edemeyeceğimiz bir koku salgılarlar. Çenelerini sürdükleri şeylere, bu koku ile işaretleyip “Bu eşya benimdir” derler. Burunlarıyla dokunma “Merhaba, benimle ilgilenirsem sevinirim” demektir, hemen ilgi gösterilmelidir. Gezdiği yerde kaka bırakma Hansel ve Greatel hikayesindeki gibi yabancı gittikleri yerde yollarını bulmak ve “Buraya ilk ben geldim, benimdir” demek için minik kakalar bırakırlar. Tüy Yolma Yalancı Hamilelik Bu kısırlaştırılmamış dişi tavşanlarda görülen bir harekettir. Tavşan tüylerini yolup bir yere toplamaya, adeta bir “yuva” yapmaya başlar. Bu aslında hamile tavşanların doğmamış bebekleri için yaptığı yuva, ve minik yataklardır çünkü tavşanlar tüysüz doğarlar. Topladığı ve bir kenara yığdığı tüyler aslında doğacak yavruları için hazırladığı minik bir yataktır. Bu proje ile birkaç gün uğraşacaktır ve bu sırada yuvasının bozulmaması gerekir. Bir iki gün içinde doğurduğunu sanıp rahatlayacak ve normale dönecektir. Burun hareketleri Tavşanların burunları pek durmaz aslında. Ama hareketler bir şey ilgilerini çektiklerinde, heyecanlandıklarında veya tedirgin olduklarında daha hızlı olacaktır ve o an çok sakin olmadığının bir göstergesi olabilir. Aklına takılan sorular varsa özel olarak araştırabilirim yine. Kısaltmaya çalıştım ancak bu kadar oldu. Umarım faydası dokunur.

yalamak ister misin sosyal deney